Hepimiz bazı zamanlar hayatımızda ailemizden, arkadaşlarımız ve dostlarımızdan uzak kalıyoruz. Pandemi sebebiyle de aralarımızı çok daha açmıştık. Artık daha sık sık tanıdıklarımızla bir araya gelsek de eski heyecanımızın ve cesaretimizin olmadığını sadece ben düşünmüyorumdur sanırım. Bu durumun bizi en derin etkileyen olumsuzluğu ise sohbet edememek. Sohbet etmeyi, birbirimizle hemhal olmayı unuttuk.

Şöyle bir araya gelerek sohbet eşliğinde birer bardak çay veya kırk yıl hatırı olduğu söylenen iki fincan kahve ilaç gibi gelirdi, bütün sıkıntılarımızı alıp götürebilirdi aslında.

Kahve deyince aklıma ders verici aşağıdaki kıssadan hisse geliverdi. Hayat bir kavanoza sığar mı? Her zorluğa rağmen, hayata keyif katmak mümkün mü? İşte, bu düşündürücü hikâyede hepsini bulabilirsiniz.

Hadi kıssadan hisseyi okuyalım…

***

“Bir gün yaşlı felsefe profesörü elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında, hiç bir şey söylemeden önüne büyükçe bir kavanoz alır.  Sonrada kavanozu ağzına kadar tenis toplarıyla doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar.

Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler. Bunun üzerine profesör önündeki diğer kutudan aldığı çakıl taşlarını kavanoza döker. Çakıl taşları kayarak tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar. Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar. 

Öğrenciler yine hep beraber, “evet doldu”  derler. Profesör bu defa da, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabi ki kumlarda çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldururlar.

Profesör tekrar aynı soruyu sorar. Öğrenciler de yine koro halinde “ Evettt doldu”  derler.

Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve kumların arasındaki boşluklara akarak doldurur. Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlarlar. Ardından deneyimli profesör çocuklara dönerek anlatmaya başlar. Bakın çocuklar bu kavanoz sizin hayatınızdır. Örneğin tenis topları sizler için çok önemlidir. Yani aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter. Çakıl taşları ise sizler için daha az önemli olan diğer şeylerdir.  Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi. Kum ise,  daha ufak tefek şeylerdir. Şayet kavanoza önce kum doldursaydınız, çakıl taşlarına ve özelliklede tenis toplarına yeterli yer kalmazdı. Aynı şey hayatınız içinde geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar,  israf ederseniz,  bu defada önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çeviriniz. Mesela, çocuklarınızla oynayın. Sağlığınıza dikkat edin. Sevdiklerinizi sık sık arayın. Onlarla yemek yiyin. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Yani öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur. Akarr gider.

Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar. “Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?

Profesör gülerek cevaplar; Bu soruyu bekliyordum. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun. Her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır. Bunu sakın unutmayın!”                                                                                                            

***

İlk okuduğumda kendimce dersler çıkarmıştım, sizinle de paylaşmak istedim.

Ne zaman hayatınızda bazı şeyler çekilmez hale gelirse, ne zaman size yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman kavanoz ve iki fincan kahveyi hatırlayın. 

Mutlaka sizi gülümsetecektir…