Esnafların anlattığına göre dışarı çıkarken bakımlı temiz naif bir kadın. Evine girilince içeride iğreti bir koku, eşyalar darmadağın, aylardan beri atılmayan çöpler, aylardan beri yıkanmayan kap kacak. Bildiğiniz çöp ev..  Her şey darmadağın, küf ve lağım kokusu tüm evi sarmış.

Kilitli odalardan birisi açılınca kanepenin köşesine kıvrılmış, saçları ve saçları uzamış, dokuz yaşında olmasına rağmen sadece on yedi kilo ağırlığında bir erkek çocuğu. Adı Muhammet.

Yazılıp çizildiğine göre doğduğundan beri anneannesi ve teyzesi bakmış, anneannesi ölünce bu yaşına kadar teyzesi bakmış. Tabi buna bakmak denirse. Muhammet İnsan yerine konulmayan, hakaret şiddet hatta taciz edilen binlerce çocuktan birisi.

Atılan, terk edilen, sahip çıkılmayan. Bilmediğimiz, görmediğimiz, yok farz ettiğimiz çocuk yuvaları var mesela. Yolunuz düşerse uğrayıp bakın. Ayrılan eşler, sahip çıkılmayan, istenilmeyen çocuklar. Kendi elleri ile öz evladını yetim yurduna teslim eden anneler, babalar. Zevki sefası bozulmasın, özgürlüğü kısıtlanmasın diye düşünüp, evladını ayak bağı olarak gören analar, babalar…

***

Ha birde deyim yerindeyse çocuğunu tapar gibi seven anneler babalar da var.  Benim çocuğum özel, benim çocuğum farklı, benim çocuğuma hiçbir çocuk vuramaz, kızamaz, velhasıl öte git bile diyemez… Garip olduk. İyice bir garip olduk.

Koca koca adamlar, koca koca kadınlar komşunun çocuğunu çekmiş köşeye, ayırmış gözlerini;

“Sen benim çocuğuma niçin bağırdın? Sen benim oğluma neden vurdun? Sen benim çocuğuma neden küfrettin?” Muhatap olduğu, hesap sorduğu, öldürecekmiş gibi baktığı karşısındaki çocuk ise henüz yedi, sekiz yaşlarında.

Benim çocuğum vurmaz, benim çocuğum bağırmaz, benim çocuğum küfretmez…

Başkasının çocuğu, hep başkasının çocuğu…İlginç olan benzeri olayların genellikle avukatların, doktorların, hakimlerin bilahare eğitim seviyesi yüksek insanların oturdukları lüks sitelerde yaşanıyor olması. Öğretim herşey demek değil o zaman. Eğitim Öğretim Yılı derken “Eğitimi” çok boşlamışız.

Hani bizim zamanımızda evden çıktık mı güneş batınca dönerdik eve. Susadık mı, vehayut acıkınca en yakın komşunun kapısında bulurduk kendimizi.

Kavga etmez miydik! Çok kavgalar ederdik. Kendi içimizde çözer, birkaç saat içinde barışırdık. Büyüklerimiz kavga eden iki çocuğu gördüğü zaman kimseye haklı demez, her ikisinin de kulağını çekerdi.

Büyüklerin çocuk kavgasına karışması abestti. Ayıptı.

Garip olduk. İyice bir garip olduk.

Çocukları Tanrının emaneti görüp öyle sevip sahip çıkmaktan ziyade, ebeveyn onları görür olduk. Her dedikleri yapılan, her istedikleri alınan, dokunulmayan, kızılmayan…

Birde ters yüzü var ahvali durumun. Bir yanda tapanlar, bir yanda atanlar…

Garip olduk…

Muhammet’in annesi çıkmış medyaya demeçler veriyor. Asıyor, kesiyor, gürlüyor. “ 9 yıldan beri nerdeydin, neden çocuğuna sahip çıkmadın.” Diye soran yok.   

Muhammet...  Canımızı yaktı...

Can yakıcı bir şekilde garip olduk.