Gazeteci-yazar Murat Muratoğlu sormuş. Ben sorsam, ‘Sana ne birader, keyfimizin kahyası mısın? Kavga etmek bizi mutlu kılıyor, dejarz oluyoruz, rahatlıyoruz, karışma işimize!’ diyeceğinizi bildiğim için sormuyorum, susma hakkımı kullanıyorum. Epey zaman oldu, eski milletvekilimiz Uğur Dilipak gözüpek adamdır, ne zaman mecliste kavga çıksa, sorgusuz sualsiz dalar, pata küte girişirdi.

Bir gün kıymetli milletvekilimiz, değerli kardeşim sayın Av.Ahmet Özdemir’e sordum, ‘Zaman zaman mecliste kavga çıkıyor, sen niye seyirci kalıyorsun, girişmiyorsun?’ dediğimde telefonun öbür ucunda gülerek, ‘Abi mecliste kavga edenler ikinci dönemi göremiyorlar, ondan dalmıyorum kavgaya!’ demişti.

Demek kavgayı mecliste değil, içeride, yani yerelde yapacaksın!

Ama merak da ediyorum. Gerçi bir insanın başına ne gelirse ya meraktan, ya saç taraktan gelirmiş!

Vazgeçtim!

*

Yahu ne diye kavga edersiniz birader! Bu kavga neyin nesi? Biz sizi bunun için mi seçtik, bunun için mi gönderdik yüce meclise! Şehre dair hikâyeler yazın, hizmet edin, kalkınma, gelişme için ne imkânınız varsa elinizde, onu devreye sokun! Niye kavga! Hadi ettiniz, elinize ne geçecek! Kiminle neden yumruklaşıyorsunuz, kime neyi anlatmaya çalışıyorsunuz?

Hadi inkâra gerek yok, milletvekilinin rolü ne! Hiç! Ortalığı yıksana bile tekbir virgül değiştiriliyor mu bütçe görüşmelerinde, yoooo! Ee, ne diye bu yumruklaşmalar!

*

Meclise bile gitmenize gerek yok, ‘Paşa gönlüm öyle istedi’ der çıkarsınız. Hesap soran mı var? İşi halleden, çözen meclis başkanı ve adamları. Meclise uğramasanız da fark etmez. Nasıl olsa maaş tıkır tıkır işliyor. Seçilmişsin, iş bitmiş, bu gerginliğe, aynı lokantada yemek yediğiniz arkadaşlarınızla kavga etmek neyin nesi?

*

Mecliste yemek ucuz, gazoz parasına her şey. Milletvekilliği mazbatasını aldıktan sonra vekil ve ailesinin ölünceye kadar tüm sağlık harcamalarını nasıl olsa meclis ödüyor. Öyle benim gibi devlet hastanesine değil, istediğin doktora gidiyorsun nasıl olsa, muayene ve tedavi olacaksan, ailen isterse estetik yaptırsın, istersen otuziki dişini değiştir, parası benden.

Benden derken, merhum Abdürrahim Karakoç’un şiiri aklıma geldi.

“Metresine mektup yazar, pul parası kesemizden!”

Yeter mi, bitti mi? Ne münasebet! Arabaydı, şofördü, sekreterdi, danışmandı… Harcırahlar, ödenekler, yolluklar, biletler, sosyal tesisler, üç kuruşa beş köfteler, hemen sonrasında ballı lokma tatlısı dediğimiz emeklilik de cabası.

Bitti mi, tamam mı? Yok daha, devamı var; Cep telefonu ve internet de milletin kesesinden. Maaş tak diye yatıyor, şak diye bankamatikten çekiyorsun, yaş, prim, eksik gün söz konusu olamaz zaten, üstelik maaşlara yatsın diye bankalar promosyon da veriyor. Diyanet İşleri Başkanının promosyonlar için ‘harama yakın’ dediğine bakmayın, bu diyanetin yeni fetvası, siz yiyin ucuz atlatmış sayılırsınız, haramı teğet geçersiniz, olur biter!

Ama Allah için çok yoruluyorsunuz, çoookkkk!!!!

*

Aha seçim yaklaştı, benim bile niyetim var bu yaştan sonra! Gerçi emekliliğim var ama ballı değil. Şeker karışımlı benimkisi. Sizinki Anzer ballı…

Meclise gitseniz bile vakit geçirmek için ortam müsait. Çaya para veriyor musunuz bilmiyorum da, bizde 5 lira ile 10 lira arasında. Kahve 30-50 arasında.

Kavga diyorum; zaten mecliste her türlü karar verilmiştir, tartışılamaz da, değiştirilemez de. Boşuna kavga ediyor, birbirinizi kırıyorsunuz!

Gurup başkanlarına bakarak el kaldır veya indir! Bak, mesele nasıl çözülüyor! Zaten mecliste de konuşan gurup başkanları veya gurup başkanvekilleri.

Beni konuşturacak halleri yok ya!

*

Yazar Muratoğlu’nun dediklerine katılıyorum. Kavga kimseye bir şey kazandırmaz, düşmandan başka. Değer mi üç kuruşluk maaşa, değer mi üç günlük dünyaya!

Yarın yine yüz yüze bakacaksınız. Cenazede, hastanede, camide, düğünde…

Nasrettin Hoca hesabı, bütün ilgi, bütün alaka, bütün ilgi, bütün iltifat kürke, makama, etiketi, koltuğa. Hadi, cesaretiniz varsa tek başınıza sokağa çıkın, tanıyan bir Allah’ın kulu olacak mı?

‘Efendim, duymadım, bana bir şey mi dedin!’