İnsan kendi seçtiği, kendi oy verdiği parti temsilcisine, diğer adıyla milletvekiline, belediye başkanına, belediye meclis üyelerine ve muhtarlara niye düşman olur, niye tepki gösterir?

Sebep ve sonuç ilişkisine bakmak gerek!

Vatandaşın buna ilişkin eleştirisi, yorumu şu; ‘Aradığımız zaman telefonlara çıkmıyorlar. Es kaza açsalar da telefonumuzu, karşımıza çıkan danışmanları oluyor. Kahramanmaraş zor günler geçiriyor. İnsanların evleri, işyerleri yıkılmış, çok insan açıkta kalmış, (aç kalan yok, dikkat edin!) geleceğe dair kaygı ve endişeler her geçen gün artmış. Hiçbir vekili sahada göremiyoruz. Ne zaman ki bir bakan geldi, üst düzey birisi, fotoğraf çektirmek, yanlarında görünmek, Ankara’ya mesaj vermek için poz derdindeler. Şehir yerle bir olmuş, insanların umutları kırılmış, milletvekilleri meydanda yoklar. Kendini ispat etmeye çalışanlar da ulusal televizyon kanallarında boy gösteriyorlar, ya da mecliste bağırıp çağırarak varlıklarını hissettirme telaşında, gayretindeler. Madem yara sarılacaksa, bunu sadece belediyelere, başkanlara yüklemek hataların en büyüğü. Birlik beraberlik diyorsunuz, birlikte değilsiniz, beraber hiç değilsiniz. Sonra da şehrin sahibi yok, şehir sahipsiz dediğimiz zaman da vatandaşa kızıyorsunuz! Oy zamanı geliyor, bizim de sizlere verecek cevabımız var, unutmayın!’

Haklılar mı, bunu milletvekillerine, bizi yönettiğini söyleyen, zannedenlere sorun, bana değil!

*

Bir gazeteci arkadaşımıza çadır bulamayacak, temin edemeyecek kadar acizlik sergileyenlere oy vermeyecek kimse!

Vatandaş devleti yanında görmek istiyor. Ama devletine saygılı. ‘Allah devlete ve millete zeval vermesin!’ diyor, lakin yöneticilerine, bilumum başkanlarına, bilumum belediye meclis üyelerine, bilumum muhtarlarına güvenmiyor.

İnsanlar devleti yanında görmek istemekte haklı mı, sonuna kadar.

Ahmet Özdemir’e onay veriyor, peki diyor. İşin garip tarafı, sahada en çok dolaşan, depremzedelerin yanında olan da o, lakin en çok eleştirilen, en çok da hedef tahtasına konanda o… Bunda bir çelişki var ama anlayamadım!

Atom karınca Ali Öztunç’a onay veriyor, sonuna kadar tamam, peki diyor. Herkes ona rahat ulaşabiliyor, derdini anlatabiliyor, o da dinliyor, çözüm odaklı siyasetini sürdürüyor.

Kurucu Büyükşehir Belediye Başkanı Fatih Erkoç yeni dönemde milletvekili olsun, bizi Ankara’da temsil etsin. Zira teşkilatçı bir isim, çevresi geniş, iş yapabilme, takip etme yeteneği müthiş. Onay veriyor, peki ve tamam diyor.

Prof. Dr. Mahmut Yardımcıoğlu örneğin. Gözünü budaktan, sözünü dudaktan sakınmayan söz ustası. Sevgili Akif Arslan’ın dediği gibi, ‘bizden biri’. İnsan evladı, basın dostu. Mutlaka listede yer almalı. Vatandaş ona da peki diyor, tamam diyor, olur diyor.

*

Başka isim yok mu dediğinizi duyar gibiyim. Kuşkusuz bütün isimler iyi niyetli. Bu şehre hizmet etmek istiyorlar. Ama be kardeşim çoluk çocuk işi değil ki bu! Listelere bakın, kaliteye dikkat edin, ne dediğimi anlayacaksınız.

Herkes kendini dev aynasında zannediyor, aynaya bakmadığı gibi, yüreğini, çapını, özgül ağırlığını kantara çekmiyor.

Çekse, bir ‘hiç’ olduğunu görecek (aslında biliyor da, neyse) yola çıkış nedenini kendisi de bilmediği için, belki de aile bireylerinin ve mahalle baskısı ile aday adayı oldular, kendilerinin bu işi için yeterli ve uygun olmadığını anlayacaklar.

*

Peki, mevcut milletvekillerine isyan edip, onları her defasında linçe kalkışanların ikide bir; ‘Bizim milletvekillerimizi Gaziantepliler belirlesin. Onların seçtikleri, gönderecekleri belediye başkanları, milletvekilleri bizi yönetsinler!’ demelerine ne diyorsunuz!

Hani biz bize yetiyorduk, hani bizim onlardan ve kimseden farkımız yoktu, üstelik fazlamız bile vardı?

Bize, şehri, camiası adına çıkışları ve tepkileri yüzünden bakana kafa tutacak kadar yürekli sivil toplum kuruluş başkanları gerek. Sanayicilerin sorunlarını her şeyin üzerinde gören, bilen ve sanayicilerin ayağa kalkması için, üretim ve istihdam için cesur çıkışlar sergileyen başkanlar gerek. (Bu ismin de Mustafa Buluntu olduğunu rahatlıkla, içtenlikle yazabilirim)

Bize parti kimliğini kenara bırakıp, tüm enerjisini, tüm birikimi ve donanımını bu şehir insanı için sarf edecek yürekli kimseler gerek.

Bize, gelen yardımları evine stok etmeyen, çevresindekilere adil olarak dağıtan ve Allah korkusu taşıyan muhtarlar gerek.

Bize objektif yazıp, bizleri doğru bilgilendiren, ısmarlama yazılar yerine içinden, yüreğinden gelen ama doğru bildiğini de dudağından, kaleminden esirgemeyen cesur yürek gazeteciler gerek.

Yoksa çok şey mi istiyorlar!