2021 yılını kapatıp 2022 yılına girerken maalesef oldukça zor bir tablo ile karşı karşıyayız. Gün geçtikçe yükselen döviz kurları, artan enflasyon ve neticesinde kendini iyiden iyiye belli eden hayat pahalılığı ülkemizin en büyük sorunlarıdır.

***

Bir ekonominin başarısı yaratabildiği iş hacminde ve sağladığı büyüme rakamlarında kendisini gösterir. Ekonomiyle ilgili politikalar bu iki kalemde artışın sürdürülebilir ve yüksek olmasını amaçlar. Örneğin düşük faiz politikasının amacı, yatırımcının ihtiyacı olan finansmana daha ucuz yolla sahip olup daha çok iş sahası açması ve neticesinde üretimini arttırmasıdır. Üretim artışının olması için açılan yeni tesislerde daha çok istihdam yapılır, bu tesislerde üretilen ürünler sayesinde arz artar ve enflasyon geriler. Ayrıca artan satış rakamları sayesinde ülke büyümesi pozitif etkilenir.

Peki gerçekten düşük faiz politikası bize bu çözümleri sunabilir mi?

***

Normal şartlar altında başarılı olabilecek bu politika maalesef ülkemizde her kalemde tersi sonuçlar doğurmaktadır. Bunun en önemli sebebi henüz bu politikayı uygulayabilecek zemine sahip olamayışımızdır. Bu politikanın ülkemizde işlerlik kazanabilmesi için en gerekli unsur düşük enflasyonun var olmasıdır.

***

Düşük enflasyon seviyelerini yaşıyor olsaydık, politika faizinde gerçekleştirilen indirimler bankalarca bir karşılık bulur ve yatırımcıya, konut almak isteyene, taşıt almak isteyene uygun fiyatlı finansman imkanları yaratılabilirdi. Şu sıralar finans kuruluşları sanki %15 olan politika faizinden habersizmiş gibi %22-26 arasında ticari kredi faizi uygulamaktadırlar. Peki bunun sebebi ne olabilir?

***

Hiç bir sermaye sahibi elindeki mevcut birikimin belirli vadede zarar etmesini yani enflasyonun altında getiri sunmasını arzu etmez. Bankaya mevduat ya da kira sertifikası için giden bir yatırımcı en az enflasyon kadar kazanç sağlamalıdır ki zarar etmesin. Ya da elinde fon bulunan bir banka hiç bir şekilde kredi vadesi içinde gerçekleşecek tahmini enflasyonun altında kazanca razı olmaz.

***

Enflasyon ile ilgili en az 1 yıllık beklentiler oldukça olumsuz. Henüz piyasada oluşan fiyatlarda Kasım ayı kur artış etkileri yansımadı bile. Ülkemizde döviz değer kaybının enflasyona yansıması yüzde 30 seviyelerinde. Yani yerli parada %10 değer kaybı enflasyonu %3 arttırıyor. Bugün itibariyle sene başına göre yerli paramız döviz sepetine karşı %70 değer kaybetti. Bu şu anlama geliyor ki değer kaybı böyle devam ederse mevcut enflasyona en az %21 daha eklenecek ve gelecek yıl %40 enflasyonlara şahit olabiliriz.

***

Diğer birçok gelişmiş ülkede enflasyonun sebebi yoğun hane halkı tüketiminin üzerine eklenen gıda, akaryakıt, enerji ve kira giderlerindeki baz fiyat artışlarıdır. Bizim ülkemizde ise bu iki sebebin üzerine bir de kur etkisi ekleniyor. Dolayısıyla kur artışını frenlemeden enflasyon dur(a)maz. Finans kurumları da bunu bildiklerinden dolayı TCMB politika faizinden bağımsız şekilde piyasa faizi ilan ediyorlar.

***

Döviz kurunu düşürmek için vatandaşın dövize talebini düşürmek ve ülkemize yabancı paranın girişini sağlamamız gerekir. İlkinin çözümü yerli parayı cazip kılacak faiz uygulamaktır, ikincisinin çözümü ise ülkemizin risklerini düşürmektir. Uluslararası piyasalarda ülkemiz ekonomisi şu anda birçok Afrika ülkesinden bile riskli olarak görülüyor.

***

Evet biz Türkiye ekonomisi olarak enflasyonun altında faiz politikası uygulayan tek ülke değiliz ama politika faizi enflasyondan düşük olan ülkeler “güvenli liman” olarak algılanıyor ve yerel paralarına ev sahipliği yapabiliyorlar. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.