Aslına bakılırsa yaşadığımız dönemin özeti; “Koşmak zorundasın, devrilen atı vururlar.” Yaşam acımasız, insanlarda merhamet arama! Yarışı kaybeden atı vurmaları bundan işte! Atı tökezleyen, yarışı kaybeden seyis’lerin bile hipodrom’lardan uzaklaştırıldığını filmlerde de mi izlemediniz?
Çünkü kimse kaybetmeyi istemiyor, içine sindiremiyor. Oysa kazanmak kadar kaybetmek de mukadder. Ama gel de anlat bunu gözünü hırs bürümüşlere, hırsı nefsinin önüne geçenlere!
*
TÜMKİAD Başkanı, şahsına münhasır kırımızı çizgileri olan, sivil toplum kuruluş kanaat önderleri noktasında topluma ve çevresine kendini kabul ettiren sevgili Muhammet Eliaçık’ın sayfasından arakladığım aşağıdaki cümleler bana çok manidar geldi. Neydi o diyecek olursanız, birlikte okuyalım, kararı siz verin!
“Büyük mücadelelerin içinde her zaman bir durağanlık dönemi olur. Kendini geri çeker ve dışarıdan izlersin. Sonucunda ise zıplama yapacağın yere daha sağlam basmak için en iyi yolu bulursun.
Gayri biz değil, koşmayı unutanlar, yoldan çıkanlar, dostuna kem gözle bakanlar, yükselene çelme takanlar, kalıptan kalıba şekil alanlar, pusuda bekleyenler, düşen gördü mü sırtlan gibi üşüşenler, yüzüne gülüp arkandan tutanlar düşünsün!”
Ne demek istedi bununla, bir yerlere, birilerine mesaj mı verdi, uyarı mı çekti, yoksa bir kesime ayar vermeye mi kalkıştı, ilk fırsatta kendisine soracağım.
*
Sevgili Eliaçık bizim hastalığımızı biliyor. Yazdıklarıyla tıpkı bizi anlatmış, noktasıyla, virgülüyle.
Gidenin ardına bakılmaz, bakmayacaksın!
Mücadele edeceksin, ekmeğin için, aileni geçindirmek için, topluma yararlı birey olmak için.
Zıplama yapacağın yeri, zemini sağlam tutacaksın! Depremden sonra insanlar konut alırken bundan böyle evin kaç odalı olduğuna, mutfağının büyük, tuvaletinin 2 tane olup olmadığından ziyade, konutun sağlam zemin üzerine yapılıp yapılmadığına bakacak.
Gözü açıldı milletin!
*
Gideceğin yeri, yolu bileceksin. Güzergâhını iyi seçeceksin Türkçesi. Bir de kimlerle yola çıktığın, çıkacağın önemli. Seni yarı yolda bırakmayacak, seni yolda satmayacak, seni yolda başkaları ile değiştirmeyecek yoldaşına dikkat edeceksin!
Koşarken, yürürken yoldan çıkanlarla arana mesafe koymaz isen, seni de aynı kefeye koyarlar, doğabilecek olumsuzluklara ortak ederler, faturayı da sana kesirler. Hem de KDV’sini de ekleyerek, ki ağır kaçar, ödeme sıkıntısı çekebilirsin maazallah!
*
Hani bize atfedilen cehennemde zebani hikâyesi var ya, ne yazık ki öyle, ne yazık ki gerçek. Yükselene, bir adım ileri gidene, iki kuruş kazanana, başarı hikâyesi yazana ya kulp takarız, ya da tekerine takoz koyarız, ya da olumsuz algılarla, dedikodu ve iddialarla yıpratmaya çalışarak, kendimize yetecek kadar pay çıkartırız.
Bu meselede üstümüze yok diyebilirim.
Çünkü insanoğlu, tabi bizi kast ediyorum, aklımızla değil, gözümüzle hareket ediyoruz. İlimden, bilimden uzağız. Ezbere konuşmayı, bilmeden yorum yapmayı, ahkâm kesmeyi seviyoruz. Şu süreçte hepimiz futbol yorumcusu, deprem uzmanı ve siyaset allamesi kesilmedik mi?
*
Kimse kusura bakmasın, yağmur neredeyse tarlayı oraya çekmek, kalıptan kalıba, şekilden şekile girmek, dün ak dediğimize ertesi günü kara demek, akşamdan söz verip sabaha caymak bize has.
Düşene bir tekme de vurmayı marifet sayıyoruz, sırtlan gibi üzerine saldırıp, leş görmüş gibi salyalar akıta akıta yemeye, bitirmeye çalışıyoruz.
‘Elinden tutalım, ayağa kaldıralım, düşmesin!’ Diyen çıkmıyor. Düşeni tutsan, kaldırsan da altında binbir çeşit neden arıyorlar.
Sanki bir çıkarın varmış gibi, sanki sana dertmiş gibi…
Yüzüne başka türlü, arkandan başka türlü, kırk film çevirenler, işinle, şahsınla ilgili kırk senaryo yazanlar mı ararsın bu şehirde, leş kargaları, leş sırtlanları gibi başkalarının haklarına üşüşenleri az mı gördük sanıyorsunuz!
Başkasının malını çalmak, hakkını gasp etmek, sanki savaş ganimeti.
*
Kural bu, yarışı kaybeden, tökezleyen, patronunu zarara ve hüsrana uğratan atı yaşatmazlar, vururlar!
Düşmeyeceksin, dimdik duracaksın! Direnecek, asılacaksın hayata, seni bitirmeye çalışanlara inatla, ısrarla. Bedeli ağır olsa da! Düşenin dostu olmuyor o yüzden! ‘Yok canım daha neler!’ diyorsan, rüyada-düş’te değil, hele bir düş de gör!
Öyle işte!