Bir alet, bir elektronik cihaz, beyaz eşya, otomobil, her neyse… Arıza verdiğinde servisine götürürsen, bakımda verim alırsın! Ha, belki üç beş kuruş fazla çıkacaktır cebinden ama olsun, en azından verdiğin paraya değecek. Aracın da, kullandığın evdeki beyaz eşyaların ve elektronik cihazların güven içindedir, garanti kapsamındadır.

Ama üç kuruş daha az para çıksın cebimden deyip, sanayiye götürür, ehil olmayan kimselere gösterir, teslim edersen, başına ne çorapların örüleceğini bilmen gerekirken, acemice yaptığın hareket, cimriliğin, pintiliğin lüzumu yok, bedelini ağır ödersin.

İşi bilene, aş’ı aç olana vereceksin!

*

Gazetelere bakıyorum, ki peşin söyleyeyim de maraza çıkmasın, Merkez Bankasının faizi tek haneye düşürüp, 9’da tutması, bankaların vatandaşa faiz verme konusunda kılı kırk yarmaları beni ilgilendirmiyor. Kaldı ki ben ekonomist değilim, zerre-i miktar da anlamam!

Faizle, kredi ile banka ile işi olan, ihtiyaç duyan düşünsün. Hükümetin, yani Merkez Bankasının kararına karışmak haddim değil.

Benim derdim bambaşka…

*

Benim derdim bambaşka dedim de, aklıma merhum (Allah rahmet etsin, mekanı cennet olsun) halk şairimiz Abdürrahim Karakoç geldi, 'Doktor’ şiirinde bakın ne demişti;

Banim derdim bambaşka dert,

Ağrıyan yerimi sorma boşuna,

Yazdığın reçete değer mi zahmet

Kâğıtta kalemi yorma boşuna!

Merkez Bankasının aldığı faiz kararını eleştirenler, beğenmeyenler çıkıyor. Bu onların sorunu. Bırak bunu krediye ihtiyaç duyanlar düşünsün. Lakin kimse de durup dururken, gıcıklığına, ya da keyfi kredi çekmek istemez. İhtiyaç hasıl  oldu demek, varsın kullansın. Alabiliyorsa tabi…

Bu yıl Hint fakiri kıvamında bir yaşam bekliyormuş bizi. Ağzını hayra açan yok, hep karamsarlık, hep ümitsizlik. Böyle de yaşanmaz ki, nereye varacaksınız bu kafayla!

*

Yazının başlığına, ne demek istediğime, meramıma gelince…

Bu başlık, her işe karışan, her şeyi ben bilirim kafasında hareket edip, aksine işleri daha da berbat hale getiren ama bunun farkında olduğu halde, geleceğin kendisine ne gibi tuzaklar, ne gibi zararlar getireceğini bildiği halde, gelecekte ayarını bozduğu kantarın bir gün vakti saati geldiğinde kendisini de tartacağını unutanlar için bu yazı…

Doktorsun, reçete yazıyorsun. Ama hastanın durumu iyi değil, ‘Ne yerse yesin, gönlünü hoş tutun, kendi haline bırakın!’ denilen hastadan medet umup, ha bire reçete yazıyor, kendini paralıyor, yırtınıyorsun.

Zahmete gerek yok, hasta ölümcül vaka. Kalemi niye yoruyorsun reçete üzerinde. Ha, niyetin hastaya ait faturayı şişirmek ise, mesele yok. Onu da açık söyle de bilelim, bizi de keriz yerine, maval yerine, aptal yerine, salak ve enayi yerine koyma yani.

*

Hiçbir planın, programın olmadığı halde, gittin omuz verdin, destek verdin! Tamam, Allah için birkaç projesi vardı yola çıkarken. Ama sen o proje tarafında değildin yola çıktığında, destek verdiğinde.

Gitsin de kim gelirse gelsin…

Gerçekleri görmezden gelirsen, sözüm ona arkasında durduğun kimseyi hobi, omuz ve destek verdiğinden daha fazlasını yürütenleri de lobi gözüyle görürsen, hiçbir şeyi düzeltemezsin.

Kendi egonu tatmin edersin, kendi kurallarını devreye sokmuş olursun, beklentilerini yüksek tuttuğun için, daha büyümeyi, daha çok istihdamı, daha çok ihracatı hedeflediğin için karşı mahalleye baskılamayı da aynı oranda tuttuğunu bilmeyen mi kaldı şahsım şehrinde.

*

Ve siyasi ayak oyunlarıyla, düne kadar ‘arkadaşım, gardaşım, yoldaşım’ dediğin kimsenin kuyusunu kazmak, gammazlamak hangi siyasi etiğe sığıyor, bir açıklar mısın?

İktidarı hedefliyorsun, bir ile yetinmeyip, iki, üç milletvekili çıkartmak geçiyor gönlünden, ama zamazingolarla uğraşıp, hem partideki ivmeye deprem etkisi yaratıp hasar oluşturuyorsun, hem de zafer kazanmış gibi kis kis sırıtıyorsun arkasından!

Adalet, bizim mahallenin deli kızıydı, kendisi gibi bir deliye kaçtı, ondan sonra ne gören oldu, ne duyan!

*

Piyasanın ayarını bozdun!

İş dünyasına, siyasi partilere olan güven duygusunu bozdun!

Gazetecilere para dağıttık diyeceğine umut ve güven dağıtsaydın keşke ama kendini dağıttın ve kendi ayarını bozdun!

Yol haritasının ayarını bozdun!

Siyasi ikbal ve ‘büyük patron’ uğruna seviye, üslup ve ilkelerin ayarını bozdun!

Bir yol var önümüzde, ince ve uzun. Peki, güneş battığında, bakalım ne yapacaksın gece çökünce!

O bakımdan dedim, o bakımdan kantar meselesini yazıya başlık olarak koydum! Bozdukların günü geldiğinde seni tartar ise, kusura bakmayacaksın artık! Bunu sen kendin istedin!

Çünkü bizde kusura sünnetçi bakıyor!

*

Not; Bu bir siyasi yazıdır, lütfen başka mahallede top koşturmayın! Başta İYİ Parti olmak üzere, tüm partiler kendini bu yazıda bulacaktır.

Müjdeler olsun!