Yorgun binaların depremde ne kadar çabuk yıkıldığını, ya da ağır hasarlı olduğunu bilmeyen, öğrenmeyen, duymayan kalmazken, siyasetteki yorgun kimselerin de bırakın 7.7 şiddetindeki depremde, en büyük artçıda bile yerle bir olacağını da öğrenen toplumun bir bireyi olarak, insanların üzerine devrilmeden, insanlara ve çevreye maddi manevi zarar vermeden, yorgun binalar nasıl yıkılıyorsa, yorgun siyasetçileri de yıkılmadan kenara koymak gerekiyor.

Gerekiyor, çünkü vatandaş istemiyor. İstememesi şundan, sizi yorgun ayaklarla bir yere varamazsınız, tıkanır kalırsınız. Hele bir de o yorgun, bitik, biraz da büyük numara ayaklarınız su toplamışsa vay halinize!

*

Yorgun ayaklar, yorgun binalar, yorgun siyasetçiler, yorgun yıllara benzerler. Geri getiremezsiniz, getirseniz de o geçen yorgun yıllardan verim alamazsınız. Çünkü size verecek bir şeyi kalmamıştır.

Yorgun binalara dönelim yine. Her an üzerinize çökecek gibi durur, korku verir içinde oturana, çalışana. Binanın içindeki demirler, çimento, kolonlar yıpranmış, tükenmiş, her an ‘yıkılabilirim’ diye çağrışım içinde iken, siz ısrar ve inatla oturmaya kalkışırsanız, kaşındınız demektir. Bile bile ölüme davetiye çıkartıyorsunuz demektir.

*

Yorgun yıllar artık şarkılarda, filmlerde ve televizyon dizilerinde kaldı. Yorgun yıllarla birlikte insanoğlu fiziken bir şeyler kaybeder, saçları ağarır, beli bükülür, enerjisi ve heyecanını kaybeder, mezarlıklar da her an ‘gel, gel’ diye seslenir uzaklardan.

Siyasetçiler… Onlar da insan nihayetinde. Yoruluyorlar. Hele bir de birkaç dönem üst üste, ne varsa bu kadar ısrar ve inat edecek, bir daha, bir daha deyip, üstelik de bütün kerameti kendinde görüp ‘Benim daha şehrime hizmet edecek zamanım, enerjim ve birikimim var. Bu şehre borcumu ödemek zorundayım!’ martavalına yatarsanız, yemezler.

Borcun var da şimdiye kadar neden ödemedin diye sorarlar adama.

Enerji diyorsun, bu yaştan sonra enerji içeceği mi içtin de, kendini yirmilik delikanlı yerine koyuyorsun!

*

Yorgun siyasetçiler, yorgun binalara benzer. En küçük bir artçıda bile yerle bir olurlar, olurken de altında kim bilir ne canlar, ne hatıralar, ne birikimler ne hayaller kalır.

Son kullanma tarihi geçmiş, ayakta duracak hali kalamamış, vatandaşa söyleyecek sözü de tükenmiş, (Zaten söylediklerine kimse inanmıyordu, arkasından söylenen lafları duysa, o an siyaseti bırakır ama koltuk tatlı işte, zamkla yapışmış gibi, bırakıp gitmeyi düşünmüyor.) yorgun savaşçı filminin figüranı bile olamayacaklar, artık bir daha şansını denemeye kalkışmasın. Hele bir de başkalarına çen çen çemkirenler var listelerde ki, yemin olsun midem kaldırmıyor vallahi…

Yeter yahu, yeter!

Ev hanımları buz dolaplarını sık sık kontrol ederler. Ekşiyen, kullanma tarihi geçen, kokan ne varsa, kaldırıp çöpe atarlar. Yok aksini yapıp, sofraya önümüze getirirlerse, zehirlenmek, hastanelere yatmak kaçınılmaz iken, küflenmiş, kokuşmuş, vitaminini tüketmiş siyasetçileri istemiyor insanlar.

*

Yeni gelsin. Bakın insanlar nasıl feryat ediyor, isyan ediyor. ‘milletvekillerimizi Gaziantep’ten getirtelim. Belediye başkanlarımızı da…’

Yok artık, daha neler diyeceksiniz de, vallahi de billahi de millet öyle düşünüyor.

Yeniler gelsin. Yeni derken de, daha önce kriterleri saydık ya madde madde, onlar da olsun yüreğinde, içinde, nefsinde.

Hurdası çıkmış, çöplüğe atılma zamanı gelmiş bitkin düşmüş ve bırakın şehrini, bırakın çevresini, kendine bile hayrı dokunmaktan uzaklar dahil, çoluk çocuğun eline kalacak meslek değildir siyaset.

*

Özetleyecek ve nokta koyacak olursam, yorgun binalar yıkılmaya mahkûm.

Yorgun siyasetçiler gibi.