Kahramanmaraş’ın bereketli toprakları, bu yaz yine ağır bir sınavdan geçiyor. Onikişubat’ın Çamlıbel kırsalında çıkan yangın, binlerce ağacı ve sayısız canlıyı kül ederken geride siyaha bürünmüş bir toprak bıraktı. Hepimiz yanan dalları, dumanı ve kaybolan yeşili gördük… Peki ya gözle göremediğimiz ama yaşamın devamı için en önemli olan şeyi, yani toprağın kendisini düşündük mü?

Orman yangınlarından sonra toprak, görünmez yaralar alır. Topraktaki canlı mikroorganizmaların büyük kısmı ölür. Yangınla birlikte toprağın üst katmanındaki organik madde yanar, yıllarca biriken humus tabakası kül olur. Toprak adeta çıplak kalır; içindeki milyonlarca mikroorganizma ölür, canlılık büyük ölçüde yok olur. Su tutma kapasitesi azalır, kökleri tutacak doku zayıflar. Şiddetli yangınlarda toprak öylesine ısınır ki, yüzeyde ince bir tabaka cam gibi sertleşir. Bu durum, ilk yağmurlarda suyun toprağın içine süzülmeden yüzeyden akıp gitmesine ve beraberinde kalan ince toprağı da taşımasına yol açar. Yani yangın bitse bile asıl tehlike o zaman başlar. Toprak kaymaya, yaşam gücünü kaybetmeye, bir zamanlar yeşili besleyen damarlarını yitirmeye başlar. Kısacası yangın bittikten sonra toprağın savaşı başlar.

Orman yangınlarından sonra atılacak ilk adım, toprağı yerinde tutmaktır. Çünkü toprak kaybolduğunda geri getirmek neredeyse imkânsızdır. Kahramanmaraş’ın dağlık yapısı, özellikle eğimli arazileri, erozyon açısından son derece hassastır. Toprağı korumak için yapılması gereken en önemli şey, yangının ardından o alanlara bilinçsizce müdahale etmemektir. Yanmış yüzeydeki kül tabakası, her ne kadar ölümün simgesi gibi görünse de, kısa vadede toprağın üstünü örten ve güneşin kavurucu etkisinden koruyan bir örtü görevi görür. İlk yağmurlar gelmeden toprağın bu doğal kalkanı bozulmamalıdır. Toprağın yeniden hayat bulabilmesi için ona sadece zaman değil, destek de gerekir. Yangın, toprağın içindeki canlı ekosistemi neredeyse sıfırlar. Oysa toprağın verimli olmasını sağlayan, gözle göremediğimiz bu minik canlılardır. Bir avuç sağlıklı toprakta milyonlarca bakteri, mantar, solucan ve mikroorganizma yaşar. Onlar yok olduğunda toprak, kâğıt gibi kuru bir maddeye dönüşür. Yeniden canlanması yıllar alabilir. Bu süreci hızlandırmanın yolu ise toprağa organik madde kazandırmaktır. Kompost ve doğal gübre, toprağa hayat taşıyan ilk unsurlardır. Azot desteği, yangınla birlikte kaybolan besin maddelerinin yerine konmasına yardımcı olur. İlk yağmurlarla birlikte toprak yüzeyine serpilen azotlu yeşil gübre bitkileri, hem erozyonu azaltır hem de kökleriyle toprağın yeniden nefes almasını sağlar.

Yangın sonrası toprak, görünürde ölüdür ama derinlerde yaşam kıvılcımları saklıdır. İlk yağmurlardan birkaç hafta sonra kül renginin arasından çıkan küçücük filizler, doğanın bize verdiği bir selamdır. O minik otlar, sadece görsel bir umut değildir; kökleriyle toprağı tutar, erozyonu engeller, mikroorganizmaların geri dönüşüne zemin hazırlar. Her biri, gelecekte orman olacak birer öncüdür. Bu süreçte yerel halkın rolü de çok büyüktür. Kahramanmaraş halkı, ormanla iç içe yaşayan, doğayı seven bir topluluktur. Yangın sonrası toprak bakımında atılacak bilinçli adımlar, geleceğin yeşilini belirler. Yanmış alanlara gereksiz toprak işleme yapılmaması, rastgele ağaç dikilmemesi ve yetkililerin yönlendirdiği tohum serpme programlarına destek verilmesi bu noktada hayati önem taşır. Çünkü yanlış yapılan bir müdahale, toprağın kendi kendini onarma sürecini durdurabilir. Doğanın yaralarını sararken onun döngüsüne saygı göstermek, uyum sağlamak en az yapılan işlemler kadar değerlidir.

Unutmayalım ki orman sadece ağaçlardan ibaret değildir. Orman, içinde barındırdığı kuşlardan böceklere, memelilerden sürüngenlere kadar sayısız canlının evidir. Her bir dalda yuva yapan bir serçe, toprağın altında saklanan bir kaplumbağa, gece sessizliğini delen bir baykuş, ormanın vazgeçilmez parçalarıdır. Orman, suyun en büyük dostu, toprağın en büyük koruyucusu olduğu kadar bu canlıların da yaşam kaynağıdır. Yangın sonrası toprağa bakım yapmak, sadece bir alanı yeniden ağaçlandırmak değil, aynı zamanda bu sessiz canlıların yuvalarını geri vermek, geleceğimizi korumaktır. Toprak, yaşamın en derin kaynağıdır. O olmadan ne ağaç büyür, ne su temiz kalır, ne de bu canlılar varlığını sürdürebilir. Ve onların olmadığı bir dünya, insan için de eksik bir dünyadır.

Kahramanmaraş’ın dağlarında bu yıl belki sessizlik hâkim olacak. Yanmış alanlar bir süre kederli görünecek. Ama doğru adımlar atılırsa, birkaç yıl içinde o sessizlik yerini kuş cıvıltılarına bırakacak. Toprak, biraz destek ve sabırla kendi mucizesini yaratacak. Yangının küllerinden yeşeren her filiz, insanın doğayla kurduğu bağın yeniden doğuşu olacak. Bir orman yangınından sonra yapılacak en önemli şey, umudu toprağa ekmektir. Çünkü toprağa atılan her bir umut, sadece ağaç değil, bir yaşam hikâyesi olarak geri döner. Kahramanmaraş’ın yanmış toprakları da, doğru ellerde yeniden yeşerecek. Ve biz, bu dönüşümün sessiz ama güçlü tanıkları olacağız.