Bir şehir düşünün… Dağlarından bereket akar, vadilerinde su şarkı söyler. Bir şehir düşünün; kaynaklarıyla yalnız toprağını değil, tarihini, kültürünü, hatta komşularını da besler. İşte o şehir, Anadolu’nun tam kalbinde yer alan Kahramanmaraş’tır. Su, insanlık tarihi boyunca sadece bir yaşam kaynağı değil; aynı zamanda medeniyetlerin kurucu unsurudur. Su varsa hayat vardır, üretim vardır, göçebe hayattan yerleşikliğe geçiş vardır. İşte bu evrensel gerçeğin Anadolu’daki en berrak örneklerinden biri Kahramanmaraş’tır. Türkiye’de kilometrekareye düşen su kaynakları bakımından birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer alan bu eşsiz coğrafya, suyla yoğrulmuş bir tarihe sahiptir.

Kahramanmaraş’ın hemen her köşesinde bir kaynak suyu, bir dere, bir çay ya da bir gölet görmek mümkündür. Kentin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine uzanan bu su yolları, sadece toprağı değil, geçmişi ve bugünü de birbirine bağlar. Türkiye'nin en önemli nehirlerinden biri olan Ceyhan Nehri'nin doğduğu topraklar da bu şehrin sınırları içindedir. Ceyhan, yalnızca Kahramanmaraş’ı değil; Çukurova’yı, Akdeniz kıyılarını, binlerce dönüm tarım arazisini, yaşamı ve üretimi besler. Kahramanmaraş'ın Menzelet, Sır, Kılavuzlu, Kartalkaya ve Ayvalı gibi büyük barajları da bu su bolluğunun nişanesidir. Bu barajlar, sadece enerji üretimiyle değil, sulama alanında da bölge tarımının bel kemiğini oluşturuyor. Her biri bir mühendislik harikası olan bu yapılar, Maraş’ın modern su yönetimi anlayışını da gözler önüne seriyor.

Su, Kahramanmaraş’ın sadece coğrafyasını değil; kültürünü, yaşam biçimini ve ticaret yollarını da şekillendirmiştir. Su kenarlarında kurulan köyler, bağlar, bostanlar; tandır ekmeğiyle, tarhana kokusuyla suyun gölgesinde büyüyen hayatlar… Maraş’ta nereye adım atsanız, geçmişin suyla kurduğu bağı hissedersiniz. Roma döneminden kalma su yolları, Osmanlı’dan kalma su kemerleri, geleneksel çeşmeler ve pınarlar bu ilişkinin taşlara yazılmış tarihidir. Ayrıca Kahramanmaraş’ın tarihi kervan yolları da su kaynaklarına göre şekillenmiştir. Ticaret kervanları, suyu bol bölgelerde konaklamayı tercih etmiş; bu da Kahramanmaraş’ı yalnız bir su cenneti değil, aynı zamanda bir ticaret merkezi haline getirmiştir.

Ne var ki Kahramanmaraş’ın su zenginliği, bugün bazı çevrelerce "paylaşılması" gereken bir ayrıcalık gibi görülmekte. Farklı illere su aktarımlarıyla ilgili yapılan projeler, Maraş halkı tarafından zaman zaman tepkiyle karşılanmakta. Çünkü su yalnızca bir doğa kaynağı değil; bu toprakların kimliği, ruhu, belleğidir. Kahramanmaraşlılar için su, sadece içilen, kullanılan bir madde değil; çocukluğun pınarında serinlenen, tarlalarda terle harmanlanan, annelerin kazan kaynattığı, dedelerin çeşme başında sohbet ettiği bir hayattır. Bu sebepledir ki, kentin su kaynaklarının farklı şehirlere taşınması fikri, yerel halkta bir tür ‘sessiz direniş’ doğurmuştur. Su, Maraş’ın özüdür; öz ise ne satılır, ne paylaşılır.

Kahramanmaraş’ın sahip olduğu bu su zenginliği, doğru planlanmadığı takdirde gelecekte ciddi sorunlara da yol açabilir. Küresel ısınmanın etkisiyle su kaynaklarının azalması, bilinçsiz kullanım, tarımsal su israfı gibi tehditler, bu zenginliğin kaderini değiştirebilir. Bu nedenle Kahramanmaraş’ta sadece suya sahip olmak değil, ona sahip çıkmak da hayati önem taşır. Yerel yönetimlerin, sivil toplumun ve halkın birlikte hareket ederek bu kaynakları koruması, sadece Maraş için değil, ülkemizin geleceği için de bir zorunluluktur. Su, Maraş’ın mirası olduğu kadar, emanetidir de…

Kahramanmaraş’ın suyu sadece bir doğa zenginliği değil; kültürün, üretimin ve yaşamın kaynağıdır. Her damlası binlerce yıllık birikimin, emeğin ve hikâyenin taşıyıcısıdır. Bugün bu zenginliğin kıymetini bilmek, yarın onu çocuklarımıza miras bırakmanın ön şartıdır. Kahramanmaraş’ta su sadece akar değil; yaşatır, besler, birleştirir. Bu topraklar, suyuyla güçlüdür. Ve biz, bu gücü ancak sahip çıktığımız sürece geleceğe taşıyabiliriz.