Toplumsal Aktörlerin Rolü
Geçen hafta, suça sürüklenen çocukların durumunu ele alarak bu ciddi sorunun bireysel, ailesel ve çevresel kökenlerine değinmiştik. Bu hafta ise, meselenin daha derinine inerek, bir çocuğun hayatındaki en kritik aktörlerin; yani ebeveynlerin, okulun, medyanın ve toplumun bu zincirdeki rolünü inceleyeceğiz. Unutmamalıyız ki, bir çocuğun geleceği sadece kendi elinde değil, etrafındaki tüm dinamiklerin de sorumluluğundadır.
Ebeveynlerin ve Ailenin Rolü: İlk Güvenli Liman
Bir çocuğun dünyası, ailesiyle başlar ve ailesi tarafından şekillenir. Ne yazık ki, birçok suça sürüklenen çocuğun hayatında, güvenli bir liman yerine fırtınalı bir deniz bulduğunu görüyoruz. Aile içi şiddet, duygusal veya fiziksel ihmal, çocuğun ruhunda derin yaralar açar. Yetersiz iletişim, çocuğun kendini ifade edememesine ve dışarıda, yanlış arkadaş gruplarında aidiyet arayışına girmesine neden olur. Düşük sosyoekonomik düzey ve eğitimsizlik, ailenin çocuğa sağlayabileceği imkânları kısıtlar ve onu umutsuzluğa sürükleyebilir. Bu durum, çocuğun kolay yoldan para kazanma arayışına itilmesine yol açarak suça kapı aralar.
Okulun ve Öğretmenlerin Rolü: Hayata Hazırlık Durağı
Aileden sonra çocuğun en çok vakit geçirdiği yer okuldur. Okul, sadece bilgi yuvası değil, aynı zamanda sosyal becerilerin kazanıldığı bir alandır. Ancak bazı çocuklar için okul, akran zorbalığının veya dışlanmanın yaşandığı bir yer haline gelebilir. Dışlanan bir çocuk, kendini kabul edeceği sağlıksız gruplara yönelebilir. Bu noktada, öğretmenlerin ve rehberlik servislerinin önemi büyüktür. Bir öğretmenin, öğrencisindeki davranış değişikliğini veya yaşadığı sorunu erken fark etmesi, onun hayatını değiştirebilir. Ne yazık ki, sistemin yoğunluğu ve yeterli rehberlik hizmetlerinin sağlanamaması, bu erken müdahale şansını çoğu zaman ortadan kaldırır.
Medyanın ve Toplumun Rolü: Geniş Etki Alanı
Günümüz dünyasında medya, özellikle de sosyal medya, çocukların zihinlerini ve davranışlarını derinden etkiliyor. Televizyon dizilerinde veya internet yayınlarında suçun normalleştirilmesi, hatta bir kahramanlık eylemi gibi gösterilmesi, çocukların ahlaki değerlerini zedeler. Şiddet içerikli oyunlar ve videolar, çocukları şiddete karşı duyarsızlaştırarak, gerçek hayatta da şiddete başvurma eğilimini artırmaktadır. Bu durumun yanı sıra, toplumun suça karışan çocuklara karşı takındığı dışlayıcı tavır da önemli bir sorundur. Etiketlenen ve ötekileştirilen bir çocuk, yeniden topluma kazandırılma şansını kaybedebilir.
Ortak Sorumluluğumuz
Türkiye'de her gün yeni bir çocuk suça karışıyor. Bu trajik durum, yalnızca polisin veya adli makamların değil, hepimizin sorumluluğundadır. Çocuk Koruma Kanunu gibi mevcut yasal düzenlemelerin etkin bir şekilde uygulanması ve her birimizin üzerine düşen rolü oynaması gerekiyor. Ailelere yönelik bilinçlendirme kampanyaları, okullarda rehberlik hizmetlerinin güçlendirilmesi, medyada etik yayıncılığın teşvik edilmesi ve toplumsal duyarlılığın artırılması, bu sorunun üstesinden gelmek için atılması gereken somut adımlardır.
Çocuklar, toplumun en kırılgan ve en değerli varlıklarıdır. Onları korumak, onlara rehberlik etmek ve geleceklerini aydınlatmak, sağlıklı bir toplum inşa etmenin en temel şartıdır.
Dursun MÜLAZIMOĞLU