Müzik Yunancada Musica sözcüğü ile ifade edilir ve ‘Muse’ şifa dağıtan melek anlamına gelmektedir. İlk çağlardan bu yana müziğin hem bilişsel hem davranışsal olarak bize şifa verdiğini söyleyebiliriz.

          İlk çağ uygarlıklarının kendine özgü müzik tarzları vardı. Sümer, Akad, Ur, Babil ve Asur devletleri canlı müzik ortamını benimsemişler ve kendilerine özgü müzik tarzlarını oluşturmuşlardı. İlk çağ uygarlıklarındaki müzik elbette bize biraz ilkel gelebilir. Müziği kolay keşfetmemişler, ellerini çırparak ritim tutmuşlar, doğa ve hayvan seslerinden feyz almışlar. Uğultudan faydalanmışlar, bir yere vurarak ses çıkarma, ıslık çalma gibi farklı denemeler kullanarak müzik yapmaya çalışmışlar En çok da dans, ritüel, kişisel ve toplumsal eğlence için uyum sağlamada kullanmışlar. Bu şekilde müziğin motive etme gücünü de bulmuşlar.

               Antik çağdaki insanlar müziğin ruh sağlığındaki etkisini araştırmışlar ve olumlu geri dönüş almışlar. Bu yüzden de müzik terapisinin yolu açılmış, bununla ilgili fiziki yönde harekete geçmişlerdir. Müzik, beyindeki birçok bölgeyi aktive ettiği gibi dopamin, serotonin gibi hormonların salınımını arttırmaktadır. Bu anlamda sözsüz ve yavaş ritimli müzikler stresli durumlarda bireyi kontrol altına alarak daha sakin ve huzurlu hissetmesini sağlamaktadır.

             Bu bilimsel terimleri bir kenara bırakacak olursak; düşünelim ki yemyeşil bir ormanda yürüyoruz. Etrafta mis kokulu rengarenk çiçekler. Arka fonda Tchaikovsky – Waltz of flowers. Adımlarınız bir kelebek gibi özgür. Kendinizi revize etmeye odaklanmışsınız. Şarkının tonu yükseldikçe yürüdüğünüz dikenli yollar bir gül bahçesine dönüşüyor. Daraldığınız zamanların bir bir yok olduğunu hissediyorsunuz.

                 Osmanlı'da müziğin tedavi edici tarafını bilmekte ve kullanmaktaydı. Özellikle bu amaçla o dönem akıl hastalarının ve diğer hastaların tedavi edildiği darüşşifalar kurulmuş.Şadırvanların etrafında toplanan  hastalara musiki ve su sesinin dinletilmesiyle farklı bir tedavi yolu izlendiğini görüyoruz.

           Türklerin Orta Asya döneminde kullandığı   kopuz veya sazın tedavi edici, kötü ruhları kovan, iyi ruhları çağıran önemli bir çalgı aleti olarak kullanıldığını tarih yazıyor. Yine tarihe baktığımızda müzikle tedavi geleneğinin Türk toplumlarında yaklaşık 6 bin yıllık bir geçmişi olduğunu görmekteyiz. Türklerde ilk ciddi müzikle tedavi çalışmaları Selçuklularda ve Osmanlılarda görülmektedir.

       6 Şubat’ta hepimiz travmalar yaşadık, bir yıl geçmesine rağmen yaşadıklarımızı unutmuş değiliz, daha uzun yıllar da unutmayacağımız kesin görünüyor. Her birimizin, iyileştiremeyeceğini düşündüğü ne çok korkusu oluştu bu bir yıl içinde. Bu korkularımızı, hüzünlerimizi, acılarımızı müziğin eşsiz notalarına atarsak bir nebze de olsa rahatlayacağımız kanısındayım.

 Müzikle kalın ve hoş kalın..