Demokrasinin önemi üzerine birçok yazımda bahsettim ancak bu yazımda demokrasinin ve hukukun düzgün işleyebilmesi için önemli bir etkiye sahip olan kurumlardan bahsetmek istiyorum. Şimdi ne kurumu diyecek olursanız öncelikle adının önünde Türkiye Cumhuriyet yazan kurumlar örneğin Merkez bankası Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ya da Cumhuriyet savcısı neden bunların adının önünde Cumhuriyet yazıyor?

 Bu soru bize çok basit Cumhuriyet, Demokrasi ve Kurumların nasıl ilişkili olduğunu gösteriyor. Bir ülke ekonomik bağımsızlığını kazanması gerekir ve para politikalarını belirleyen kurum olarak merkez bankası vardır ancak merkez bankası tamamen bağımsızdır. Çünkü bir siyasi yapı, kişi ve kişilere eğer bağlanırsa cumhuriyetin ve demokrasinin, halkın faydasını gözetmekten uzaklaşır. Hukuk ise devletin temelidir ve cumhuriyet savcılığı doğrudan cumhuriyete bağlıdır yine bir siyasi parti, kişi ve kişilere bağlanamaz. Kurumların özellikle böyle ekonomik, hukuksal ve yasama tek elde ve belli kişilere bağlanırsa demokrasi ve gelişmiş bir toplumdan bahsedemeyiz.

 Günümüzde yakın zamanda asker, polis, eğitimci, hâkim ve birçok kişi yargılandı çünkü kurumlar ve kurum içindeki insanlar Cumhuriyete ve gereklerine, Hukuka değil kişi ve kişilere bağlı kaldılar. Bu durumda gidenlerin yerini başkaları alması da büyük sorun bu sebep halk olarak iyice incelemek, geniş analizler yapmak gerekmekte. Eğer ki ne lazım ve bana ne gibi baştan savmak aynı şeyleri dönüp dönüp yaşamamıza hatta işlerin daha kötü olmasına sebep olur. Demokrasini istikrarlı olması için kurumların güçlü olması gerekir. Günümüzde ise Kurumlar incelenmeli ve tarafsız ve bağımsız olarak işleyişi iyi denetlenmeli bunu engelleyen, etki eden insanlar ise siyaset meydanında yer vermemek halkın üzerine vazifedir. Yazıyı bitirirken kurumların ve halkın özgürlüğünün önemi için Atatürk’ün gençliğe hitabesinden bir yer paylaşmak istiyorum.

“İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

   Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”