Kanunlarımızda suç olarak tanımlanan bir eylemi gerçekleştirdiği iddiasıyla hakkında yasal süreç başlatılan veya bu eylemi nedeniyle güvenlik tedbirine karar verilen bireyler, hukuken suça sürüklenen çocuklar olarak adlandırılır. Bu çocuklar, doğal güçsüzlükleri, sosyal normlara uyum sağlamakta yaşadıkları zorluklar ve içinde bulundukları sağlıksız koşullar nedeniyle suça yönelebilmektedir. Çocukların suça sürüklenmesini önlemenin ilk adımı, onları bu yola iten bireysel, ailesel ve çevresel faktörleri doğru bir şekilde tespit etmektir. Bir çocuğun sadece çocuk olmasından dolayı, eylemlerinin ardındaki sebeplerin dikkatli bir şekilde incelenmesi ve öncelikle korunması, Türkiye'deki Çocuk Koruma Kanunu (ÇKK)'nun da temel felsefesini oluşturmaktadır. Bu makalede, suça sürüklenen ve mağdur çocukların Türkiye'deki güncel durumunu ele alarak, bu ciddi soruna yönelik çözüm önerilerini inceleyeceğiz.

Son yıllarda artan çocuk suçluluğu oranları, toplum olarak üzerinde durmamız gereken önemli bir mesele haline geldi. Ülkemizde yasalara göre 12-18 yaş aralığındaki bireyler çocuk olarak kabul edilir. Onları suça iten faktörleri anlamak, bu soruna kalıcı çözümler bulmak için ilk adımdır.

Çocukların suça sürüklenmesinin temelinde bireysel, ailesel ve çevresel birçok neden yatıyor. Çocuklar, gelişim dönemlerinin getirdiği zihinsel ve duygusal zorluklar nedeniyle, bir yetişkinden beklendiği ölçüde sosyal ve hukuki normlara uyum sağlayamayabilir. Bu durum, onları yanlış yollara sürüklemeye daha açık hale getirir. Bazen genetik yatkınlıklar veya bireysel kişilik özellikleri de bu süreçte rol oynayabilir.

Ancak çoğu zaman en büyük etken, çocuğun içinde bulunduğu ailedir. Yetersiz ebeveyn ilgisi, aile içi şiddet, düşük sosyoekonomik düzey veya ebeveynlerin suça karışması, çocukların da benzer davranışlar sergileme riskini artırır. Aile bağlarının zayıf olması, çocuğun kendini değersiz hissetmesine ve aitlik duygusu arayışına girmesine yol açabilir. Bu arayış, çoğu zaman onu, suç çeteleri gibi sağlıksız gruplara yönlendirir.

Ailenin yanı sıra, yaşadığı çevre de çocuk için belirleyici olabilir. Suç oranlarının yüksek olduğu mahallelerde büyüyen, okuldan uzaklaşan ve kötü arkadaş gruplarına katılan çocuklar, suça daha kolay karışabilir. Eğitimsizlik ve yoksulluk, bu sorunu besleyen diğer önemli faktörlerdir.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de bu durumu destekliyor. 2023 yılında güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların sayısı, bir önceki yıla göre artış gösterdi. Bu çocukların büyük çoğunluğunun hırsızlık, uyuşturucu ve yaralama gibi suçlara karıştığı görülmektedir. Bu istatistikler, sorunun ciddiyetini gözler önüne sererken, aynı zamanda acil eylem planlarına ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor.

Çözüm Önerileri

Peki, bu sorunun üstesinden nasıl gelebiliriz?

Öncelikle, koruyucu ve destekleyici mekanizmaları güçlendirmemiz gerekiyor. 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu bu konuda önemli bir adımdır. Kanun, çocukların özgürlüğünü kısıtlayıcı önlemler yerine, onlara yönelik koruyucu ve destekleyici tedbirlerin ön plana çıkarılmasını savunur.

Bu kapsamda:

  • Erken müdahale programları ile risk altındaki çocuklar ve aileleri tespit edilerek sosyal hizmet desteği sağlanmalıdır.
  • Eğitim sisteminde çocukların bireysel gelişimlerine odaklanan, onları sosyo-duygusal olarak güçlendiren programlara yer verilmelidir.
  • Toplum temelli hizmetler yaygınlaştırılarak çocukların suça itilmesini önleyici faaliyetler desteklenmelidir.
  • Ayrıca, suça sürüklenen çocukların topluma kazandırılması için rehabilitasyon merkezleri ve psikososyal destek programları artırılmalıdır.
  • Son olarak, kamuoyunda farkındalık oluşturarak, her çocuğun öncelikle korunmaya muhtaç bir birey olduğu bilincini yaymamız büyük önem taşıyor.

Unutulmamalıdır ki, bir çocuk suça karıştığında, bu yalnızca onun değil, tüm toplumun ortak bir sorunudur. Çocukların geleceğini aydınlatmak, sağlıklı bir toplum inşa etmenin en temel adımıdır.