Peçeteyi de kim tutarsa tutsun!

Şarkısını, filmini bıraktım bir tarafa da, ben işin magazin, şamata ve gırgır tarafında olan birisi olarak, şahsım şehrindeki her nerede ve nasıl yaşanıyorsa silahlı kavgaların sayısının artmasından endişeliyim.

Her gün kavga, silahlı saldırı, yaralama, öldürme haberleri girmekten gına geldi. Haberi siteye girerken iğreniyorum, yazarken de.

Silahtan, sudan ve elektrikten korkan birisiyim. Temkinli davranırım. Tamam da, insanların silah ruhsatı alabilmek için çeşitli atraksiyonlar, sahte kurgular içinde olmalarına bir anlam da veremiyorum.

Neden silah!

*

Belinde silahı olan biriyle bırakın tartışma içine girmeyi, selam vermekten dahi imtina eden insanlar, silah taşımakla övünen ve bunu bir güç göstergesi olarak sunmaya çalışan korkusuz korkak güruhu, hiç gereksiz yere silaha davranabiliyor, anlık mesele, sudan sebepler yüzünden muhatabına tetiği çekebiliyor.

İnsanlar mutsuz, insanlar gergin, insanlar umutsuz, insanlar tedirgin, insanlar endişeli.

İşinden, aşından, eşinden ve yarınlarından endişe duyan, aslında tavuktan farksız korkusuz korkaklar, silah taşımayı meziyet olarak gösterse de, ani öfke patlamasını ekonomik sıkıntılara, içi boşalmış, küflenmiş ve çürümeye terk edilmiş sosyal sebeplere bağlamada ustalar.

*

Boşanmalar artıyor. Aile mahkemeleri sayısındaki artış, hayra alamet mi? En uzun evlilikler ya bir sene sürüyor, ya iki.

Bakıyorsun, dün mutluluk dilediğin, telli duvaklı gelin ettiğiniz kadınlar, ya kucağında birkaç aylık bebesi, ya da hamile iken boşanıveriyor.

Aile içi kavgalar, şiddet, kadın cinayetleri, tacizler gazetelerin üçüncü sayfasını açtırmaz ediyor insanlara. Bıkıyorsun, usanıyorsun, hatta nefret derecesinde iğreniyor, kusmak istiyorsun.

Sorsan, şiddetli geçimsizlik koyuyorlar adını. ‘Olmadı, yürümedi, eşimden şiddet gördüm’ olmadı, ‘Eve barka bakmıyordu, işi de yoktu, olan parasını da içkiye veriyor, eve sarhoş geliyordu, üstelik de aldatıyordu beni. Boşandık işte!’

Sosyal patlama…

Sabır, tahammül, sevgi, saygı da olmayınca, şişirdikçe şişirdiğiniz balon, bir toplu iğne ile patlayıveriyor.

*

Mustafa Ceceli diye bir oğlan var. Şarkıcı…

Yerli ve milli bu şarkıcımız, popçumuz diyelim, bir yandan iktidarın gözüne girme telaşında. AK Partinin etkin ismi Mehmet Özhaseki’yi arıyor Kabe’den. Sarı benizlisi, zencisi, tıknaz olanları, çekik gözlüleri hacı oldular.

Ceceli denen şarkıcı, Özhaseki’yi aradığında, tanımadığı insanların tavafta yolunu kesip Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’a nasıl dua ettirdiğini anlatıyor.

Sen ne zorluyorsun insanları be evladım, bırak onlar etsinler. Sen ettirince, sevabın ikiye mi katlanıyor sanıyorsun, a velet!

Özhaseki de dinliyor iştahla, sevinçle ve ağzı bir karış havada…

Bunu yaparken, yani değer yandan popüler muhaliflerin gözünden düşmeme gayretini de saklamıyor, esirgemiyor. Mesajlarına sosyal medyadan ‘like’ yani Türkçe ifadeyle ‘beğeni’ atıyor.

Lakin ne yapsa, ne etse millet yemiyor, yutmuyor bu numaraları, bu işgüzarlıkları. Nihayetinde iki tarafa da yaranamıyor.

Eee, samimiyet olmayınca, olmuyor işte…

*

Birkaç gün önce, KENT KULİSİ canlı yayın konuğumuz, Genel Başkanlığını hemşehrimiz Remzi Çayır’ın yaptığı Milli Yol Partisi (MYP) Genel Başkan Yardımcısı, Elbistanlı dostumuz Ali Alagöz, seçim yatırımı ya da başka sebep, her neyse, “Elbistan il olsun mu, olursa avantajınız ne, dezavantajınız ne olur?” sorumuza il olması ötesinde, Başkent olmasını da önerince, değerli meslektaşım Neşe Yıldızhan ‘Yok artık, daha neler!’ diye tepki göstermişti.

Tamam, nüfusu dahil tüm ekonomik, sosyal potansiyele sahi Elbistan’ın il olmasını biz de isteriz de, 84 milyonluk ülkenin başkenti olması, ne alaka!

Sebep ve kriter ne!

Başkan yayında fazla uçtu galiba!

*

Bazen bayıyorlar insanı. “Getir oğlum şuradan kolonyayı!” Peçeteyi de heveslisi olan tutsun!