Bunun adı aslında ‘şark kurnazlığı’. Hem zaman harcayacaksın, hem partinin mutfağından geleceksin, yağmur çamur demeyecek, yazı kışı kenara bırakacaksın, üstelik de cebinden paralar gidecek, sonra da çıkıp ‘Ben partimin her zaman yanındayım. Siyaset pazara kadar değil, mezara kadar!’ palavrasına sığınarak, ne pazarı dinleyeceksin sonra, ne mezarı.

Her zaman diyorum, kumar masasına oturan kimse, kaybetmek için oturmaz! Kazanmak ister ve oyunu da kuralına göre ortaya koyar. Hile yapar, yalan söyler, başkalarının zaafından, saflığından istifade eder, taş çalar, kağıt çalar, bir şekilde masadan kazançlı çıkmaya çalışır.

*

Hatırlayın, çoğunun haberini yaptık, çoğuna da belki hak etmediği yazılar döşendik. Bazılarını da gözümüzde olduğundan fazla büyüttük belki.  Kedi olmadan fare yakalamaya çalışanlara kurtarıcı gözüyle baktık, ‘gelecek onda’ dedik, helal olsun adama-kadına, partinin neferiyim diyor, daha ne desin düşüncesinden yola çıkarak, övgüler, methiyeler dizdik sıra sıra.

Şimdi onlardan eser yok. Sırra kadem bastılar! Ortalıkta yoklar, öldüler mi, hastalar mı, onu da bildiğimiz yok! Çokomel almaya gitseler, çoktan gelmeleri gerekiyordu. Zaten siyasette olduğu sürede de yoklardı, Türkçesi ha varlıkları, ha yokluklarıydı.

Ama palavra boldu, partiye bağlılıklarını ifade için bundan iyi cümle bulunamazdı.

*

Evet…

Hani pazara kadar değil, hani mezara kadardı.

Pazar deyince semt pazarını hatırlatırlar, mezar deyince de ‘hele dur, daha yaşım genç, ölmem için erken!’ diyecekler.

Kurnazlıkta üstlerine yok!

Şimdi ne yerdeler, ne gökte. Partilerin o kadar etkinlikleri olur, onları göremezsiniz. Çünkü makam, şöhret, etiket, koltuk gitmiştir altlarından. Dönemleri sona ermiştir, unutulanlar listesine çoktan girmişlerdir.

Zaten biz de isimleri çoktan unuttuk, telefon rehberimizden sildik.

Silikler listesine girdiler çoktan!

*

Canlı yayına alıyoruz, hedefini, partiden beklentilerini soruyoruz. Yok, hiçbir hedef yok. ‘Siyaseti makam, mevki için yapmıyorum. Siyaset gönül işi, Allah rızası için benimkisi…’

Bak yine başladılar yalana, palavraya. Ama devam ediyor arkadaş; “Partim zirveye tırmansın, milletvekili sayısını çoğaltsın, yeter ki liderimiz var olsun, bizim esamemiz okunmasa da olur. Biz neferiz, biz askeriz. Bizim makamda, parada, mevkide, şanda şöhrette gözümüz yok!”

Hay gözünün yağını yiyeyim senin e mi?

Yahu, bırakın bu palavraları artık, milleti enayi, size inananları, peşinizden gidenleri salak yerine koymayın!

Aslında kendi söylediğine kendi de inanmıyor, çünkü samimi değil. Partiden beklentisi yüksek, mütevazı davranmıyor, bir yerde tevekkül sahibi pozisyonu alıyor, mimikleri, sözleriyle inandırıcı olmaya çalışıyor da, artık kimse yemiyor onları.

*

Onun için diyorum, belediye başkanlığını, milletvekili veya partide üst düzey görev almayı bekleyenleri bir de samimiyet testine tabi tutmak gerek.

Ya da konuşurken önüne koyacaksın ‘yalan makinası’nı, öttükçe suratına tüküreceksin!

‘Ya Rabbi şükür!’ diyeceğinden emin olsam da, denemekte fayda var!