Acıma, başkalarını düşünme, empati, yardımseverlik, çalışırsan başarırsın değerlerini bir dönem çocuklarına kazandıran Kemalettin Tuğcu'yu 18 Ekim 1996 tarihinde kaybetmiştik.
Kemalettin Tuğcu, 27 Aralık 1902 tarihinde Çengelköy'de, dedesinin köşkünde iki ayak tabanı içe dönük olarak doğar. Annesi Şaziment Hanım, hamileliği sırasında bağdaş kurup oturduğu için sakat bir çocuk doğurduğunu düşünür, kendini suçlar. Çareler aranırken tavsiye üzerine çıkıkçı şahnazar getirilir. Henüz bir haftalıktır Kemalettin. Bebeğin kemikleri çok yumuşak olduğu için ayaklarını tahtalara sararak bir ay sonra düzeleceğini söyler. Ama tahtalara sımsıkı sardığı bacakların bu süre içinde açılmamasını tembih eder. Ne var ki küçük bebek canı yandığı için avaz avaz ağlamaktadır. Galip Bey eve gelip de oğlunun ağladığını görünce dayanamayıp sargıları açar. Bebek rahatlar ve mışıl mışıl uyur. Şahnazar bir ay sonra gelip bebeğin sargılarının açıldığını görünce, yeniden iki tahtaya sımsıkı bağlar ve açmaması için uyarır Şaziment Hanım'ı. 'sargıları açacak olursanız çocuğunuz sakat kalır,' der. Kemalettin sakat kalır. Çünkü babası eve geldiğinde oğlunun feryatlarını duyar, basamakları üçer beşer atlayarak bir hamlede üçüncü kata çıkar, lohusa odasının kapısını bir tekmede açar, beşiğinde yatan Kemalettin'i kucaklayıp yatağın üstüne yatırır. Sargıları kesip atar, tahtaları da camdan dışarıya fırlatır. Yıllar sonra Kemalettin Tuğcu'nun bu konudaki yorumu ilginçtir: 'işte babamın acıma duygusu yüzünden ben sakat kaldım ve ömrüm boyunca sakatlığın bütün ıstırabını çektim. Bu sakatlık yüzünden gençlik hayatımı yaşayamadım ve okula da gidemedim. Çünkü her iki ayağımda da yaralar açılır, aylarca yürüyemezdim, ancak evin içinde dizlerimin üzerinde dolaşabiliyordum. Artık babam merhametten mi, yoksa benim ağlamama sinirlendiği için mi bilmem, sargılarımı açmış. Ben o yüzden sakat kaldım…
Kemalettin Tuğcu, yaşamının ilk yirmi beş yılını Çengelköy’de, dedesinden kalan köşkte, toplumdan uzak kalarak geçirdi. Hiçbir okula gitmedi. Hiçbir öğretmenden ders almadı. Babasının kitaplığındaki kitapları okuyarak, kendi kendini yetiştirdi. On üç yaşında şiir ve roman yazmaya başladı. Türkiye'nin hızlı bir değişim geçirdiği, özellikle köyden kente göçle birlikte kentlerin büyüdüğü, şehir merkezlerinde ahşap evler yıkılıp apartmanlar inşa edilirken kentlerin çevresinde kenar mahallelerin oluştuğu 1960'lı yıllarda Kemalettin Tuğcunun kısa romanları çok sayıda okura ulaştı. Okurları çoğunlukla çocuklardan ve gençlerden oluşan Kemalettin Tuğcu’nun 300'den fazla eseri yayınlandı.
Birkaç kuşağın ellerinden düşürmediği Kemalettin Tuğcu kitapları maalesef şimdi yeterince ilgi görmüyor. Bazı eleştirmenler yazarı duygu sömürüsü yapmakla suçluyor. Yazarın eserlerinde, çocuklarda mutsuzluk ve kötümserlik duyguları yaşattığını belirtiyorlar. Eleştiriye farklı bir pencereden bakarsak ;çocuklarımızı pembe hayallerle büyütürken, yaşamın acı yönlerini de öğrenmelerini, dürüstlüğün erdem olduğunu, başarının kuralının çalışmak olduğu gerçeklerini de vurgulamayı yarınımız için unutmamalıyız…