Aptalın, ahmağın önde gideni, özgül ağırlığı sıfır, çapsız, ruhsuz ve heyecansız ise keser! Bir yazarın romanı vardı, ‘Bütün kadınlar aptaldır!’ diye. Ama hemen altına, küçük harflerle de olsa şu yazılıydı, ‘Sen hariç!’

Yani istisnalar kaideyi bozmuyor!

Sözümüz meclisten dışarı dedik, sen ve bazıları hariç! Alınan, gücenen, içinde kendini bulmaya hevesli olan varsa, Adliye Üngüt’te…

Bu zamanda doğru söyleyenin yeri yok toplumda. Dokuz köyden kovuyorlar ya, onun gibi bir şey işte!

*

Samimiyetle yanlış yerde ve zeminde olduğunu söyleyen, uyaran insanların seslerine kulak tıkanırken, yalaka ve yağcı takımı işi götürüyor. Tüm iltifat, tüm maddi imkânlar onlara sunulurken, “Bak yapma, yanlış yoldasın, dikkat et, bu gidişin sonu iyi değil, aman ha!” diyerek dostane şekilde uyaran kimselerin sözlerine kulak verilmiyor, üstelik de kulaklarının üzerine yatıyorlar.

Çünkü çevresini saran yalaka ve yağcı takımı, bu koltuklara, bu ünvanlara nasıl eriştiklerini çok iyi bildikleri için pohpohlamaya, övgüler düzmeye devam ederler. Misyonları bunu gerektiriyor.

Varlık nedenleri de…

*

Adamın biri ağaca çıkmış, elinde testere, ağacın dalını kesiyor. Bunu gören ve oradan geçmekte olan ormancı adama seslenmiş; “Kardeşim dikkat etsene, bindiğin dalı kesiyorsun. Bak düşeceksin, bir yerin incinecek, belki öleceksin!”
Adam dalda, elinde testere iken aşağıya seslenmiş, “Karışma lan işime, sen işine bak, git yoluna!”

Uyaran ormancı gittikten sonra adamın bir yerde başkan olduğu ortaya çıkmış. Özel kalem müdürü görmüş; “Vay sayın başkanım, ne güzel kesiyorsunuz, hayranım size valla!” diyerek yalakalığa soyunmuş.

Bunu sekreteri takip etmiş, “Vallahi helal olsun, şu testere elinize ne güzel yakışıyor, ne güzel kesiyorsunuz! Sizi takdir etmemek mümkün değil başkanım!”

Derken kendisini işe alan ve ihale veren belediye meclis üyesi seslenmiş; “Harika kesiyorsunuz sayın başkanım. Sizin gibisi zor bulunur, bir daha gelmez buralara!” diyerek gaz vermiş.

Üç, dört derken nihayetinde başkan bindiği dalı kesmiş ve küt diye yere düşüvermiş. Yere çakılırken bir yerlerini incitmiş tabi. Yağcı, yalaka takımı, en yakın mesai arkadaşları hep birlikte ‘çak’ yapmışlar ve bir müddet sonra kendisini uyaran ormancının işine son vermişler.

Hadsiz davrandığı için!                  

*

Şimdi size soruyorum; bindiği dalı keserken uyaran ormancı mı samimi, dürüst, yoksa başkanı pohpohlayan, gaz veren yalaka ve yağcı takımı mı?

Siz yine de kim olursa olsun, etiketine, kimliğine, etnik kökenine, makamına bakmadan samimiyetle uyarın, yanlışa yanlış, doğruya doğru deyin. Kul bilmez, fark etmezse, Rabbim bilecektir!

*

Ne yazık ki, üzülerek de olsa yazmak zorundayım, bazı belediyelerimizden çatlak sesler, pis kokular geliyor!

Artık yereli bırakın ulusala kadar taşınmaya başladı. Bu hayra alamet değil. Başkanların tavırları, kibir abidelikleri, güç zehirlenmeleri, çalışanların havai ve sorumsuz tutumları, yolsuzluklar, usulsüzlükler ayyuka çıkmışken, mübarek ramazan ayına girdiğimiz zamanlarda her şey, kul hakkı, din, iman, Allah ve Peygamber denilerek yapılıyor da, insanın gücüne o gidiyor işte!

*

Asıl sığınacağınız liman vicdanınız olsun! Allah korkusunu biliyorsanız şayet!

Toparlanın biraz, kendinize gelin! Zaten bu ilk ve son döneminiz, bari giderken, zamanı geldiğinde koltuğu bırakırken arkanızdan kötü söyletmeyin! İnsanları günaha sokmayın!