Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan Yükseköğrenim Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubu adına söz alarak TBMM Genel Kurulunda konuşma yaptı. Türkiye’de 207 tane üniversite olduğunu ve bu üniversiteler ele aldığında, önemli bir şekilde üniversite eğitiminin niteliğini artırmaya yönelik düzenlemeler yapılması gerektiğine inandıklarını belirten Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan, “Türkiye'de, aslında bazı üniversitelerimizin altyapılarının çok uygun olmadığı hâlde ciddi bir şekilde öğrenci aldıklarını görüyoruz. Buna bir standart getirmek lazım. En kabul edilen ve hoşgörülen bir standart vardır, o da 1 öğretim üyesine en fazla 10 öğrenci düşecek şekilde yükseköğretim kurumlarımızı planlamak gerekir ve tabii ki yükseköğretim kurumu açmakla ilgili kararları destekliyoruz ama yükseköğretim kurumunun yetişmesi, olgunlaşması ve öğrenci alır hâle gelmesi için bir süreç gerekmektedir” diye konuştu.

MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ OLARAK ÜNİVERSİTELERİMİZE ÇOK ÖNEM VERİYORUZ

 TBMM Genel Kurulu’nda konuşan Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan, “Görüşülmekte olan Yükseköğrenim Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum. İkinci bölümün 6'ncı maddesinde üniversitelerin bazılarının adlarının değiştirilmesiyle ilgili düzenlemeler vardır. 7'nci maddede Milli İstihbarat Teşkilatına bağlı bir akademi kurulmasıyla ilgili düzenleme vardır. 8'inci maddede Türk-Japon Bilim ve Teknoloji Üniversitesinin kuruluş kanunuyla ilgili düzenlemeler vardır. Bu düzenlemeleri ve kanunun tümünde var olan düzenlemeleri uygun buluyor ve destekliyoruz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak üniversitelerimize çok önem veriyoruz. Üniversiteleri, insan gücü yetiştirmek açısından, insan gücünün kaliteli yetişmesi açısından ve burada yapılan araştırmalarla ülkemizin sorunlarını çözen, bunlara çözüm önerileri getiren, aynı zamanda yaptığı araştırmalarla bilime ve teknolojiye katkıda bulunan merkezler olarak görüyoruz ve üniversitelerimizle ilgili yapılacak her düzenlemeyi destekleyeceğimizi de önceden belirtiyoruz. Bu zamana kadar desteklediğimiz gibi, bundan sonra da üniversitelerimizle ilgili her türlü düzenlemeyi destekleyeceğimizi açık olarak beyan ediyoruz.


TÜRKİYE'DE HİÇBİR ALANDA İNSAN GÜCÜ AÇIĞIMIZ OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUZ

  Evet, ülkemizde 207 tane üniversite vardır, bu 207 üniversitenin içinde tabii ki çok kalitelileri de var, standartları çok yüksek olanları da var ama bazı üniversitelerin ise vasatın altında olduğu da bir gerçektir. Bu 207 üniversitemizi ele aldığımızda, o zaman daha önemli bir şekilde üniversite eğitiminin niteliğini artırmaya yönelik düzenlemeler yapmak gerektiğine inanıyoruz. Tabii, ciddi bir şekilde üniversite eğitimi yapan öğrencilerimiz vardır. Şu an Türkiye'de hiçbir alanda insan gücü açığımız olmadığını düşünüyoruz. Onun için Türkiye'de sorun nicelik değil, niteliktir; niteliği artırıcı düzenlemeler yapmak gerekir. Bu konuda Yükseköğretim Kurulumuzun daha çok standart koyan ve bu standartları takip eden ve bu standartları geliştiren ve bunu zorlayan bir kurum olması gerektiğine inanıyorum. Türkiye'de ciddi bir şekilde insan gücü planlamasına ihtiyacımız vardır çünkü bunu yapmadığımız zaman kaynakları da doğru kullanmamış oluruz. İnsan gücü planlaması, bildiğiniz gibi, ne zaman, nerede, ne nitelikte ve hangi görevleri yapmak için nasıl bir eleman istediğimizin belirlenmesi ve bu sayısının öngörülerek bununla ilgili kontenjanların ve planlanmaların ortaya çıkması demektir. Buna uygun olarak da insan gücü yetiştirmemiz lazım. Şu an Türkiye'de, aslında bazı üniversitelerimizin altyapılarının çok uygun olmadığı hâlde ciddi bir şekilde öğrenci aldıklarını görüyoruz. Buna bir standart getirmek lazım. En kabul edilen ve hoşgörülen bir standart vardır, o da 1 öğretim üyesine en fazla 10 öğrenci düşecek şekilde yükseköğretim kurumlarımızı planlamak gerekir ve tabii ki yükseköğretim kurumu açmakla ilgili kararları destekliyoruz ama yükseköğretim kurumunun yetişmesi, olgunlaşması ve öğrenci alır hâle gelmesi için bir süreç gerekmektedir. Sadece bir baraka yetmiyor. Aslında üniversite bir kültürdür, kampüs kültürü aslında üniversite açısından çok önemlidir. Üniversite sadece amfilerde ders yapılan yerler değildir, bir kültür, kültürlenme yeridir. Onun için, buna uygun ortamların da olması lazım. Kampüs geleneğini, üniversitelerde kampüs kültürünü çok önemsiyoruz ve öğretim üyesinin buna göre tanımlanması, altyapısı uygun olmayan ya da öğretim üyesi sayısı yeterli olmayan üniversitelerin öğrenci alışlarıyla ilgili askıya alma girişimi yapması gerektiğini düşünüyoruz.

HER YIL 15 BİN HUKUK FAKÜLTESİ MEZUNUNUN OLUŞTURDUĞU İSRAFI DİKKATE ALINMALI

 Bazen de üniversite açılıyor, sonradan nitelikleri bozuluyor veya altyapısında bozulmalar oluyor; bunu da değerlendirmek ve denetlemek yine YÖK'ün işidir. YÖK'ün böyle bir durum gördüğünde üniversitedeki eğitimi askıya alması lazım ve kontenjan planlarken insan gücü planlaması yapıp buna göre de kontenjan dağıtmamız lazım. Bazı üniversiteler var, özellikle öğretim üyesi sayısı bir iki tane göstermelik sayılardan ibarettir ve özellikle de İstanbul'daki üniversiteleri kastediyorum, vakıf üniversitelerini kastediyorum, tamamen ticari kaygılarla kurulmuş vakıf üniversitelerini. Bir apartman dairesinden, bir apartman binasından ibaret fakültelerle bu işin eğitimi olmaz. Bu iş çok ciddi bir şekilde sulandırılmıştır. En çok sulandırılan eğitim alanları da tıp ve hukuktur. Şu an 104 tane hukuk fakültesinin olması hakikaten neye göre belirlenmiştir ve buradaki mezun sayısını düşündüğünüzde her yıl 15 bin hukuk fakültesi mezununun oluşturduğu israfı dikkate almak gerekir. Onun için ciddi bir şekilde planlama sorunumuz vardır ve bu planlamaya uymak gerekliliği acil ihtiyaç olarak ortaya çıkmaktadır, yoksa bu gençleri israf ediyoruz, gençlerin zamanını, emeğini israf ediyoruz. Anayasa'mıza göre, üniversitelerin kurulma şekli ciddi bir şekilde belirlenmiştir. Anayasa'mızda deniliyor ki: "Üniversiteler devlet tarafından ya da kâr amacı gütmeyen vakıflar tarafından kurulur." ve burada nitelik belirtilmiştir. Üniversite vakıf tarafından kuruluyorsa bu üniversite ticari amaç gütmeyecektir. Ama bugün, 50 öğrenci okutma kapasitesi olmayan vakıf üniversitelerinin 500 öğrenci aldığını görüyoruz ve bu şekilde bir üniversitede yetişmenin de sağlıklı olacağı pek beklenemez. Onun için ciddi bir şekilde, üniversitelerde kontenjan planlaması, insan gücü planlaması yapmak, nitelik belirtmek, hatta YÖK'ün bitirme sınavlarında, merkezi sınav getirip standartları yükseltmesi lazım.
    

TEZSİZ YÜKSEK LİSANS UYGULAMASINI ÇOK DOĞRU BULMUYORUM

 Tabii ki üniversiteler aynı zamanda araştırma merkezidir. Ve bu araştırmaların da bilime katkısı olması gerekir fakat burada da çok ciddi eksikliklerimiz var. Örneğin, bazı yanlışlarımız var. Mesela, yüksek lisansta, tezsiz yüksek lisans uygulamasını çok doğru bulmuyorum. Bilimsel çalışmaya meylettirmek, teşvik ettirmek için yüksek lisansa mutlaka tez zorunluluğu getirmemiz gerekir. Uzmanlıkta, tıpta, yan dal uzmanlığında tez zorunluluğu kaldırıldı, mutlaka tez zorunluluğunu getirmemiz lazım çünkü tez yapmak en azından bir bilimsel değerlendirme yapmayı, veri analizi yapmayı, bunu raporlamayı getirir. Bunun sonrasında, doktoraların mutlaka bilime katkısı olması gerekir ve bu doktora tezlerinin orijinallik taşıması zorunludur, en azından yenilik içermesi gerekir. Hiçbir şey yapılamazsa, ülkemizin sorunlarını ele alan tezler yapmamız lazım ve bunlarla ilgili çözüm üretmemiz lazım. Özellikle, bilimsel araştırmalar, kaynaklarımız da elimizde var ama bu kaynakları doğru kullanmak lazım. Belki her üniversitenin bilimsel araştırma yapma kapasitesi oluşturması zordur. Onun için, bazı merkezlerde teknolojik merkezler kurup, araştırma üniversiteleri kurup ya da teknoloji enstitüleri kurup bu tür araştırmaları teşvik etmek lazım.

ÖĞRENCİLERİN STAJ YAPMASINI SAĞLAMAMIZ LAZIM


   Üniversitenin bir diğer görevi ise uygulamadır. Aynı zamanda, mutlaka uygulama merkezleri olmasını sağlamak gerekir. O şehrin sektörleriyle iletişim hâlinde olan, iş birliği içerisinde olan, endüstrinin içerisinde olan üniversitelere ihtiyacımız vardır ve burada öğrencilerin staj yapmasını sağlamamız lazım. Staj yapmak, ülkemizde maalesef "yasak savma" şeklinde olmaktadır. Bir öğretim üyesinin başında olması lazım, bir öğrenciyi rastgele bir yere gönderip staj yaptığına dair belge almak hiç de doğru bir çözüm değil, hiç de katkısı olan bir yaklaşım değildir. Staja gönderdiğimiz öğrencinin başında mutlaka öğretim üyesinin de gitmesi gerekir. Bir de öğretim üyeleriyle ilgili birkaç söz söylemek istiyorum: Öğretim üyeliği, bir yaşam tarzıdır. Hakikaten öğrenmeye ve öğretmeye gönüllü olan insanların yapacağı bir iştir ve tam gün yapılması gereken bir iştir. Eğer bir öğretim üyesi, mesaisini tam gün üniversitede geçirmiyorsa o zaman üniversitedeki kadroları da işgal etmemesi gerekir. Orada derse girmeyen ya da derse girip sadece iki saatlik vakit geçirmeyi öğretim üyeliği olarak görmek yanlış bir uygulamadır. Elbette öğretim üyelerinin sorunları vardır, bu sorunların da çözülmesi lazım, daha iyi yaşam standartlarına kavuşması lazım ve tüm mesaisini de eğitime, öğretime ayırması lazım. Bununla ilgili sorunların veya yükseköğrenimle ilgili tüm sorunların çözümünde Milliyetçi Hareket Partisi olarak varız ve destek olmaya devam edeceğiz diyorum” diye konuştu.

Haber: Didem Kayabaşı
 

Editör: Didem Kayabaşı