Son yazılarımda deneyimlemek ve deneyimden öğrenmek üzerine durdum. Okuyucularım bu yazılara yoğun bir ilgi gösterdi. Deneyimleme ile öğrenmeyi önemsemekteyim. Bununla birlikte bu yöntemin bir maliyetinin (bedelinin) olduğunun da farkındayım (bilincindeyim). Konunun eksik kalmaması için insanın bilgi edinmesinde tecrübe ile öğrenmenin bir maliyetinin olduğunun dikkatten uzak tutulmaması gerekir.

Maliyet

Konu ile ilgili birbirine benzer iki kavram vardır. Birincisi maliyettir. Maliyet (İng. cost) belirli bir çıktının elde edilmesine kadar harcanması gereken değerler bütünü olarak açıklanmaktadır. Bu tanımda insanın öğrenmesini bir çıktı olarak düşündüğümüzde bu bilgini öğrenilmesi için maddi ve manevi (emek, para, zaman, sevgi vd.) girdilerin harcanması gerekir. Bu maliyet bazen öğren(e))meden insanın ölümü ile bile sonuçlanabilir.

İkinci kavram bedeldir. Bedel Arapça kökenli olup fiyat anlamındadır. Yani öğrenmek filinin karşılık olarak düşünülebilir. Anlayacağınız maliyet ve bedel iki yakın kelimedir. Ama Maliyet bedellerin toplamı olan bir karşılık şeklinde de düşünülebilir.

İnsan hayatında deneyimleyerek öğrenme insan hayatı sınırlı olduğundan “zaman” kavramı ile ilişkilendirerek incelenmelidir.

Zaman

İnsan öğrenmesini zaman ve maliyet ile düşündüğümüzde hayatın anlamlı mı yaşandığı ya da boşa mı gittiği ile ilgili sonuca ulaşmanız mümkündür.

Yirminci yüzyılın en önemli dram yazarlarından biri kabul edilen Arthur Asher Miller’in (1915–2005) konu ile ilgili çok beğendiğim sözünü sizlerle paylaşmak isterim:

Önceden öğrenenler indirimli fiyattan öğrenir;

Otoriteden öğrenenler özgürlük bedeliyle öğrenir;

Deneyerek öğrenenler etiket fiyatından öğrenir;

Hayattan öğrenenler gecikme zammıyla öğrenir;

Hayattan da öğrenemeyenler boşa gitmiş Hayatlarıyla öğrenirler.

Arthur Miller 1968’de The Price (Bedel veya fiyat) adlı eserini yazar. Eserde, iki erkek kardeşin geriye bakarak hayatlarındaki suçlarla ve sorumluluklarla hesaplaşması anlatılmaktadır. Aslında bu hesaplanmayı birçok insan yapmaktadır. Güzel bir örneği paylaşmak isterim:

30 Yıl

Geçenlerde “Aristoteles'in iki tane sözünü yanlış anladım, 30 yılıma mal oldu" başlıklı bir video izledim. Konuşmacı Dücane Cündüoğlu idi. Konuşmayı biraz düzenleyerek paylaşacağım:

“Geç anlamış olmanın bedelini yani bayağı büyük ödediğimi düşünüyorum. Çok geç anladığım şeyler iki tane Aristoteles'in sözünü tümüyle yanlış anladım ve yaklaşık 30 yılıma mal oldu. Bir tanesi insan toplumsal siyasal canlıdır (zoon politikon). Bir tanesi de insan düşünen canlıdır (zoon logikon).  Aristoteles'in Metafiziğinin giriş cümlesi “her insan doğası gereği bilmek ister”.  Ya ben doğası gereği bilmek isteyen pek insana rastlamadım, insan bilmeyi istemez.  Yani ben çevremde öyle bilmeyi isteyen çok insan görmedim. Oradaki Yunanca sözcüğü Osmanlıcaya çevirerek çözdüm. Şöyle “Her insanda bilmeye dair bir meyli tabii vardır. Yani her insanda bilmeye yönelik bir doğal eğilim var. “Böyle bir eğilim var! Bu eğilim devinime Döner mi?  Üç sözcük eğilim, devinim ve edim birbirinden farklıdır. (https://www.youtube.com/watch?v=MC5w3_FGW_M&ab_channel=HTBilimTarihFelsefe. 21.01.2024.)

Anlaşılan yazar okumakla anlamadığını deneyimleyerek öğrenmiş. Bunu 30 yılıma mal oldu diyerek belirtmekte.

Boşa gitmiş bir hayatla ne kadar öğrenirse o kadar öğrenir insan! Ama nafile bir cabadır bu. Şair bunu çok güzel ifade etmiş:

"Delikanlı çağımızdaki cevher / Yalvarmak, yakarmak nafile bugün" (Cahit Sıtkı Tarancı). Nafile hayat için nafile yakınmalar!

Bunları yapmanın da elbette bir maliyeti vardır: Boşa gitmiş hayatlar. Deneyimler belki öğretici olabilir ama bedeli anlamsız bir hayat yaşamış olmaksa bu ne kadar kıymetli bir öğrenme olabilir?

Son Söz: Bilinçli insan maliyeti kim üstlendiğini bilendir.