Akıl hususunda söylenenleri anlamak için insanın çok düşünmesi gerekiyor. Hayatın ilk vakitlerinden itibaren kendini gösteren bu meleke zamanla daha değişik vasıflarla hayatı yönlendirip, mutluluk veya bahtsızlığın da sebebi olmaktadır.

Aklı, Allah ile irtibatlandırdığımız zaman büyük, kuşatıcı ve dingin bir düşünce zemini buluruz. Allahı kabul etmeyen aklın sonu ise hüsran.

Bağlanmadır aslında akıl. Arap diline baktığımızda “Akıl” kelimesinin bağ, tutamak anlamında kullanıldığını görüyoruz. Allah’la irtibata geçmek nûrani bir rabıta oluşturmakta denebilir akla.

Bütün vücut organları gibi akıl da geliştirilme kabiliyetine açık, ilerleme ve gerilemeye müsait bir organdır. Tohum kendi özüne ait özellikleri toprak, rüzgar, yağmur, güneş, karanlık zaman, zemin gibi değişkenlerle ortaya çıkarırsa akılda kendinin farkına hayat imtihanı ile varır.

Hayat kapısının kilidi ölüm, halkası akıl, anahtarı imandır.

Varlığın özünde yer alan Allah’ın emanetinin farkına varmayanlar için hayat doğum, ölümden ibarettir. Huzuru bulamayan, yaşadığı her anı kendisine zehir eden sadece biyolojik varlıklarını sürdürenler için Kur’an-ı Kerim’in şu ayetleri önemlidir. “Habibim, o imansızları duyar; düşünür akıllı adamlar mı sandın? Hayır, onlar: hayvanlar gibidir; hatta hayat yolunda onlardan daha aşağıdırlar.” (Furkan suresi, 44)

Akıllı olmayanın dini olmaz.

Dinin burada anlamı hayatı çepeçevre kuşatan sistemin adıdır. İbadet boyutuda yoğun olarak yaşatılan dinin sanat, ekonomi, motivasyon, yönetim, ütopya alanında kullanılmaması, beraberinde çözümsüz sorunlar meydana getirmekte, hayatın bütünlüğü parçalanmaktadır.

Akıl hayat ateşinde pişirilirse “Gönül” haline dönüşür.

Doğu ve Batı fikir, zikir dünyasında Akıla çektirilen sıkıntılara bakıyorum da yüreğim parça parça oluyor. Usul olmadığında vüsul de olmuyor.

Akıl kendi varlığının sebebi olmadığının farkına vardığında “Amelsiz” yaşanan hayattan imana geçiş mümkün olmuyor.

Ashabı Kiram bir gün bir kişiyi çokça övdüler. Hazreti Resul (s.a.v.) de: “O kişinin aklı nasıl?”diye sordu.

Bunun üzerine Ashabı Kiram “Ya Resulallah, biz, size o adamın ibadetlerinden hayırlarından, çeşitli mücahedelerinden bahsediyoruz; siz, bize onun aklından soruyorsunuz” dediklerinde, Efendimiz şöyle cevap verdi:

“Ahmak adam, budalalığı neticesi, fâcir ve fâsik kişilerin aşağılıklarından daha büyüğüne düşebilir; insanların Allah’a yaklaşmaları akılları miktarıncadır.”

Aklın imtihanı kolay değil.

Zamanımız bilgi temelinden uzaklaştığından bu zahmetli yolun rahmete dönüşmesi epey bir çileyi de peşisıra getirmektedir.