Toplumların kimliğini oluşturan en önemli değerlerden biri isimlerdir. Bir isim, yalnızca bir hitap şekli değil, aynı zamanda kültürel bir hafızanın, geçmişten geleceğe uzanan bir köprünün taşıyıcısıdır. Bu köprü zayıfladığında ise, toplumların kültürel sürekliliğinde de kırılmalar başlar.
***
Eskiden Anadolu’nun dört bir yanında yankılanan Ayşe, Fatma, Mehmet, Ahmet gibi köklü isimler; sadece dini bir derinlik değil, aynı zamanda toplumsal aidiyet ve gelenekle bağ kurmanın da sembolüydü. Bu isimler, ailelerin değer yargılarını, inançlarını ve kültürel sürekliliğini temsil ediyordu. Her söylenişinde geçmişten izler taşıyan bu isimler, aslında bir toplumun ortak hafızasında yankılanan kelimelerdi.
***
Ancak günümüzde, modernleşme algısının etkisiyle Lina, Asel, Sare, Alya, Mira gibi daha “modern” görülen isimlerin tercih edildiğini görmekteyiz. Aileler, çocuklarının isimleriyle farklı bir hava katmasını, daha estetik ya da güncel bulunmasını arzuluyor. Bu eğilim, bir yönüyle çeşitlilik ve yenilik olarak değerlendirilebilir. Fakat öte yandan, köklerimizle olan bağı zayıflatma riskini de beraberinde getiriyor. Çünkü isimler değiştikçe, kelimeler değişiyor; kelimeler değiştikçe de kültürün dili ve hafızası dönüşüyor.
***
Bir toplumun isim kültürü, onun tarihini, inançlarını ve hatta coğrafyasını yansıtır. Fatma ismi, İslam geleneğinin bir parçasıyken; Mehmet, Osmanlı’dan günümüze uzanan bir kahramanlık simgesidir. Yine Alparslan adı, Malazgirt Zaferi’nin hatırasını yaşatırken; Bilge ismi, Türk devlet geleneğinin bilgelik anlayışını sembolize eder. Bu isimlerin geri planda kalması, sadece bireysel bir tercih değil, toplumsal kimliğin ve kolektif hafızanın da yavaş yavaş unutulmaya yüz tutması anlamına gelir.
***
İsimler, günlük hayatta en çok tekrar ettiğimiz kelimelerdir. İsimlerin değişmesi yalnızca bireysel bir tercih değil, toplumun diline ve dolayısıyla kültürüne yön veren bir dönüşümdür. Dilin değiştiği yerde düşünme biçimi, değer algısı ve kimlik duygusu da farklılaşır.
***
Elbette yeni isimlerin tercih edilmesi yanlış değildir. Burada “modern” olarak tabir ettiğimiz isimlerin kötü ya da değersiz olduğu anlamı çıkmamalıdır. Aksine, bu isimlerin birçoğu gerek Arapça’da gerekse Türkçe’de oldukça güzel anlamlar taşımaktadır. Ancak bu tercihler, kendi kültürümüzü tamamen geride bırakma pahasına olursa, bu bir yenilik değil, yabancılaşma olur. Çünkü “modern” olarak görülen birçok isim, bizim dilimize ve kültürümüze ait olmayan kökenlerden gelmektedir. Çocuklarımız, daha adlarıyla bile kendi köklerinden kopuk büyüyebilir.
***
Çözüm, geçmişi reddetmeden geleceğe adım atmaktır. Geleneksel isimleri yaşatmak, kültürümüzü geleceğe taşımaktır. Türk’ün tarihinden, İslam’ın köklü geleneğinden ve Anadolu’nun öz değerlerinden beslenen isimleri yaşatmak, kimliğimizi diri tutacaktır. Yeni isimleri ise ölçülü şekilde kullanmak, çeşitlilik katmak anlamına gelebilir. Belki de en doğru yol, hem köklü hem de çağdaş bir ahenk yakalayabilmektir. Çünkü dil değiştikçe kültür değişir; isimler değiştikçe de kimliğimiz farklılaşır. Bu nedenle isim tercihleri, yalnızca bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk olarak da görülmelidir.