Durduk yerde şimdi nereden çıktı bu söz dediğinizi duyar gibi oluyorum. Varlıklarını ve varlıklarının devamını ‘kötüleme’ üzerine kuran bir nesille birlikte büyüdük biz. İnsafzıca eleştirdikleri, eleştirmekten öte sinsice kötüledikleri insanların, zamanı aşan fikirlerine karşı, dişe dokunan tek bir önermeleri olmayan, heye-canlı ve deli-kanlı! bir nesil... Bu ademlerin teraneleri yıllardır kulaklarımızı tırmaladı.
 
Bizi uyuttu dediler, korktu savaşmaktan kaçtı dediler. Savaş meydanında kazandığımızı masada bıraktı! dediler. Derdi vatan-millet değil, kendi heva ve hevesleri bile dediler. Varlık bulmak, kötücül varlıklarını devam ettirebilmek için o kadar ileri gittiler ki mukaddeslerin düşmanı bile dediler... Ve bir nesli böyle uyuttular, ya da uyuttuklarını sandılar.
 
Bunlardan hala aramızda bulunanlar var. Sayıları azdır, çoktur bilemem. Fikirleri ne kadar değişmiştir, değişmemiştir onu da bilemem ancak bildiğim bir şey kötücüllerin duvara dayandıkları... Artık yalancının evinin yanması misali bu kötücüllere de kimseciklerin itibar etmediği gerçeğini çok iyi biliyorum.
 
Mustafa Kemal, yukarıdaki sözlerini ilk defe 1931 yılında söylemiştir. Yurtta Sulh, Cihanda Sulh ilkesi evrensel mesajıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘iç ve dış politikasının pusulası olmuştur.
 
Bugün anlıyoruz ki; iç huzurunu sağlayamamış ülkelerin kalkınması, güçlü olması, huzur ve asayişi temin etmesi mümkün değildir. Aynı şekilde komşular başta olmak yakın veya uzak coğrafyamızda ‘düşman kazanmak’ bizi istikrarsızlığa sürüklemektedir.
 
Mustafa Kemal ATATÜRK ve O’nun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bir parti üzerinden falan yerde hukuksuzluk yaptı, filan yerde masumların canına kıydı isnatlarıyla vurmaya çalışanların umarız bugün yüzü kızarmaktadır. Ne yapmıştı Atatürk? Devlet otoritesine isyan eden asilere, asayişi bozan eşkiyalara, vatandaşın huzurunu bozan sergerdelere gereken cevabı vermekten başka.. Söyler misiniz ne yapmıştı?
Devlet idaresi süreklilik arz eder, ciddiyet ve vakar ister, geçmişin tecrübelerinden istifadeyi zorunlu kılar. Siz yakın tarihi bir çırpıda yok farzedip hatta olup biteni ters gözlükle okursanız karşılığı kocaman bir ziyandır.
 
Bugün onu yaşamıyor muyuz aziz okuyucularım. Devlet aklı, ciddiyeti ve sürekliliği gereği bölücü eşkiya ile müzakere yerine mücadeleye devam edilseydi her gün içimizi burka bu tablo ile karşılaşır mıydık?
 
Mustafa Kemal ve ondan sonraki devlet aklı ve idaresi dış politikada mümkün olduğunca mutedil hareket etmiştir. Bu itidal sayesindedir ki devletimiz dış düşman gailesi ile uğraşmadan kendi yaralarını sarma kudretini gösterebilmiştir.
 
Buna karşın zihinleri arızalı bir kısım kişilerin şizofrenik söz ve isteklerini takip edilmesi gerekli bir dava! zanneden idarecilerin fena halde yanıldıklarını üzülerek görmekteyiz. Devletimiz ‘Yurtta Sulh, Cihanda Sulh’ ilkesinden, dünyada neredeyse dostu/müttefiki kalmamış bir ülke konumuna itilmiştir. Yeni Osmanlı, Dünya Liderliği, Komşularla Sıfır Sorun, Stratejik Derinlik kavramları üzülerek ifade etmek zorundayız ki bugün itibarsız bir safsataya dönüşmüştür.
 
Gün geçtikçe içeride de, dışarıda da huzurumuz kaçmaktadır. Temenni ederiz ki Devlet Aklı bir an önce harekete geçsin ve bizi biz yapan, bizi var eden, salimen bugüne kadar gelmemezi sağlayan ilkeleri özümsesin.
 
Bilinsin ki Cumhuriyet, ne Osmanlı’nın ne de önceki Türk Devletlerinin karşıtı ve düşmanı değildir. Devletler de diğer canlılar gibidir, zamanı geldiğinde tarih sahnesinden çekilirler. Osmanlı İmparatorluğu’da zamanı geldiğinde tarih sahnesinden çekilmiş ancak milletimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurarak devamlılığı sağlamıştır. Osmanlı’da, önceki devlet ve imparatorluklarımız da, Cumhuriyet de bütünüyle bizimdir, BİZ’dir.
 
Son Söz: Tarih kötü bir tekerrür değil, tecrübedir. Anlayana...