Kanal İstanbul. 2011 Yılında Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kamuoyu ile paylaştığı çılgın proje. İstanbul'un Avrupa yakasında Karadeniz'den Marmara Denizi'ne uzanması tasarlanan bir su yolu projesi.

ÇED Raporu'nda Kanal İstanbul Projesi'nin yapım maliyeti toplamda 75 milyar lira olarak belirtilmiştir. ÇED Raporu'nun yayınlandığı Ocak 2020 tarihinde dolar kuru 5.9 lira alınarak hesaplandığında Kanal İstanbul Projesi'nin sadece 'kazı, nakliye ve depolama' maliyetleri yaklaşık 69 milyar lira tutmakta.

Yani nerden baksanız 100 milyar dolarlık bir proje. Birkaç gün önce Cumhurbaşkanımız belirtilen proje için “inadına yapılacak” açıklamasında bulundu.

Peki şu aşamada Türkiye’nin bu proje için 100 milyar dolar harcama gücü var mıdır?  Muhtemelen yoktur. Yada eğitim gibi, sağlık gibi, günümüz dünyasının baş belalısı pandemi süreci gibi sıkıntılar var iken, inadına kanal İstanbul neden şimdi, neden bu kadar önemli, neden inadına?

Muhtemel İstanbul depreminde 50 bin ile 100 bin arası can kaybından bahsediliyor. Hani farz edelim 100 milyar dolarınız var. Bu parayı ivedi bir şekilde çürük binaları geri dönüşüm kapsamına almakta kullansak. Göz göre göre gelen deprem felaketinin önüne geçsek!

Yok, muhtemelen bizim 100 milyar dolarımız yok. Ama bir şekilde kanal İstanbul yapılacak. Finansmanını sağlayan firmalar yine yap işlet devret modeli ile çalışacak. Yani kanal İstanbul etrafına yapılacak oteller, alış veriş merkezleri, gökdelenler ve villalar yeni sahiplerini ağırlayacak.

Biz mi, bizler kanal İstanbul var artık diye mutlu olacağız. Belki ömrümüzde birkaç kez oralardan geçeceğiz. Uzaktan bakıp mesut olacağız.

Yok aslında, yazımız kanal İstanbul projesine muhalif bir yazı değil. Muhaliflik “inadına yapacağız” cümlesine.

Keşke böyle büyük projeler, yetkin insanların karşılıklı tartışmaları, uzun çet raporlarının sonuçlarına ve mühendislerimizin raporlarına göre yapılsa. Öyle karar verilse. Örneğin nacizane fikrimizce olumsuz yönlerini çıkardık. Birileri de olumlu yönlerini sunsa.

Devlet aklı da böyle çalışsa keşke. Nasıl ki, pandemi döneminde sağlık bilim kurulu oluşturduk, fikirlerini uygulamaya koyduk. Her daim işi bilene bıraksak. Partizanlık yapmadan Kanal İstanbul’a karşı olanları da dinlesek. Karşı olanlar da yine partizanlık yapmadan kanal İstanbul’u destekleyenleri dinlese.

Dilimiz öfke dili, inat dili, nefret dili olmasa…

Dilimiz Sevgi dili olsa…