Kültürel dokusu ve halk anlatılarıyla öne çıkan Kahramanmaraş, geçmişten bugüne sayısız efsaneye ev sahipliği yapıyor. Bu efsanelerden en etkileyicilerinden biri de Nurhak Dağları’nın eteklerinde bulunan Ali Göl çevresinde yaşatılıyor. Sessizliğiyle insanı büyüleyen göl, yöre halkı arasında iki ayrı hikâyeyle anılıyor. İlk efsanede, bir çobanın imkânsız bir aşk uğruna dağlarda verdiği yaşam mücadelesi anlatılıyor. İkinci efsanede ise yiğitliğini kanıtlamak için mağarada kırk gün kalmayı göze alan bir delikanlının trajik sonu yer alıyor. Her iki hikâye de Nurhak Dağları’nın hüzünlü atmosferine karışarak Ali Göl’e derin bir anlam kazandırıyor.

Ekran Görüntüsü 2025 10 13 095917

DAĞLARIN SESSİZ TANIKLIĞINDA BİR AŞK HİKÂYESİ

İlk efsaneye göre, çok eski zamanlarda Nurhak yöresinde yaşayan Ali adında bir çoban, bir beyin kızına gönlünü kaptırır. Kız da Ali’ye aynı duygularla karşılık verir, fakat bu sevda bey tarafından kabul görmez. Bey, kızını Ali’ye vermek için ağır bir şart koşar: “Kızımla evlenmek istiyorsan Nurhak Dağları’nda bir kış geçireceksin.” Ali, aşkı uğruna bu zorlu görevi kabul eder ve atıyla birlikte dağlara çıkar. Kışın sert koşullarında bir mağaraya sığınır. Günler geçtikçe açlık, susuzluk ve yalnızlık onu tüketmeye başlar. Fakat onu asıl öldüren ne açlık ne susuzluk; dağların içinden gelen uğultu olur. Halk arasında anlatıldığına göre, mağaranın duvarında şu sözler yazılı yer alır: Açlıktan, susuzluktan değil, dağların uğultusundan öldü.” Ali’nin atının yemliği olarak bilinen taş oyuk ise hâlâ göl çevresinde görülebilir. Bu yüzden yöre halkı o günden sonra bu göle “Ali Göl” adını verdi.

YİĞİTLİĞİN SINANDIĞI İKİNCİ EFSANE

Ali Göl’e dair bir diğer efsane ise kahramanlıkla örülü. Rivayete göre, Elbistan’a hükmeden bir bey, kızını savaş sanatlarında yetiştirir. Günlerden bir gün savaş sırasında genç bir yiğit, Ali, beyin kızını ölümden kurtarır. Bu olayın ardından iki genç arasında bir sevda başlar. Fakat beyin kızını almak kolay değildir; Ali’nin yiğitliğini kanıtlaması gerekir. Bey, Ali’ye şöyle bir şart koşar: “Eğer gerçekten yiğitsen, Ali Göl yakınındaki mağarada kırk gün tek başına yaşayacaksın.” Ali, atıyla birlikte mağaraya girer. Günler geçer; fakat 32. günün sonunda Ali ve atı ölü bulunur. Mağaradaki taşa şu cümle kazındı: “Ben ve atım ne açlıktan ne korkudan öldük; biz iniltiden öldük.” O günden sonra bu mağara “İnleyen Mağara” olarak anılmaya başlanır. Günümüzde bölgeyi ziyaret edenler, gölün sessiz sularında bu iki efsanenin izlerini hissediyor. Dağların uğultusu, rüzgârın sesi ve gölün dinginliği; aşk, fedakârlık ve kahramanlıkla yoğrulmuş bu anlatıların yankısı olarak görülüyor. Ali Göl, hem doğasıyla hem de taşıdığı halk mirasıyla Kahramanmaraş’ın en özel noktalarından biri olmayı sürdürüyor.

Muhabir: MELİKE ALGAN