Siz hiç günde 14 saat çalışan bir işçi gördünüz mü? Sesi çıkmayan, isyan etmeyen, her talimata boyun eğen bir işçi. Anti sosyal olan, gezemeyen, sosyal aktivitesi olmayan, eşi dostu ile hasbihal edemeyen bir işçi. Bunalıma giren, çok erken yaşta antidepresan kullanmak zorunda kalan bir işçi gördünüz mü?

Görmüşsünüzdür mutlaka. Çevrenize iyi bakın. Belki de o işçi çok yakınınızda, ailenizin bir üyesi. Belki oğlunuz, kızınızdır.

Çocuklarımızdan bahsediyorum. Canlarımızdan. Çoğumuzun evinde üniversite sınavına yada liselere geçiş sınavına hazırlanan öğrencimiz vardır. Onların çalışma temposunu çoğu zaman içimiz ezilerek izliyoruz. Sabah 8.30 da başlayan dershane maratonu akşam 10.30 da bitiyor. Bundan daha ağır bir işçilik olabilir mi? Hangimiz bu tempoyu kaldırabilir, günde 14 saat çalışabiliriz? Bu ağır tempoyu onlara yüklemeye hakkımız var mı?

Eğitim sistemi... Mevcut hükümet büyük bir umut olarak geldiğinde eğitim sisteminde köklü adımlar atmıştı. Üniversitelere yerleştirme de eşitsizliğini gidermiş, her öğrenciye tablet, akıllı sıra, akıllı tahta vaatlerinde bulunmuş, dört artı dört, beş artı üç karmaşalarından  kurtarmak, öğrencileri dershanelerin rant kapısı olmaktan kurtarmak için umut vadetmişti.   Gelinen nokta bol bol İmam Hatip liselerinin açılması, akıllı tahta , tablet uygulamalarının rafa kaldırılması, ders kitaplarının kaldırılması ancak her derse zorunda olunmayan zorunlu yardımcı kitap aldırılması, ülkenin her tarafında ticarethane gibi çalışan dershanelerin açılması.

Ayçiçek yağı, yüksek enflasyon, çökmekte olan belki de çoktan çökmüş olan tarım politikaları, ekonomi politikaları, pandemi, savaş derken o küçücük bedenlere ne kadar yükler yüklediğimiz, sürekli değişen milli eğitim politikaları nedeniyle kaybedilen gelecek nesilleri  yine gözden kaçırıyoruz. Neresinden bakarsan bak değil çocuk, insan doğasına aykırı bu durumu içselleştirmişiz. Eee herkesin çocuğu aynı durumda. Hepsi günde 14 saat dershaneye gidiyor. Sorun yok o zaman!

Sahi normal mi? Çocuklarımıza bu kadar yük yüklemek ne kadar doğru?

            Bir öğrencinin, dolayısı ile geleceğimizi oluşturan yeni neslin hayatını sekizinci sınıfta girdiği LYS ve on ikinci sınıfta girdiği YKS sınavı belirleyemez.

Çözüm mü, daha önce dile getirildiği üzere, radikal bir karar ile kapatın tüm dershaneleri. Okulları haftada yedi gün eğitim yuvasına dönüştürün. Tüm öğrencilere eşit, insanca bir eğitim imkanı sunun.

Çözüm mü, kaldırın üniversite sınavlarını. Onca yıllık eğitimin ölçüsü üç saatlik bir sınav olamaz. Ortaokuldan itibaren sınavlarda aldığı her not, diploma puanına tesir etsin.

            Alternatif çözümler tabi ki işinin ehli akademisyenlerden çıkacaktır. Cahil aklın kör dediği 14 ve 18 yaşındaki çocuklarımıza 14 saatlik dershane işkencesinin insanlık dışı olduğudur.