Bilindiği üzere geçenlerde bir gencin ölmesi ile cemaatler üzerine yeni bir tartışma başladı. Cemaat kavramı ortak dil, kültür, kimlik ve imecenin olduğu toplumsal baskı ile düzenin sağlandığı duygusal bağların kurulduğu ve bireyin faydasının cemaatin faydası içinde yok olduğu topluluklardır. Cemaatler tarihsel olarak tarikatların cemaatlere dönüşmesi ile dini cemaatler ortaya çıkmıştır. 9.  Yüzyıla kadar uzanan tarikat kavramı daha çok samimi ve yoğun dini yaşama amacı ile tutulan tasavvufi bir yol iken dini cemaatler ise siyasal baskı oluşturma ve çeşitli ihtiyaçlara dayanan dini gruplardır. Tanzimat ve ıslahat fermanları ile Osmanlı’da başlayan laiklik ve bireyleşme hareketlerine karşı muhafazakâr bir hareket olarak ortaya çıkmıştır.

Türkiye’nin ilk kurulduğu yıllarda dini grupların siyasal otorite tarafından denetlenmesi sebebi bir baskı grubu oluşturamamıştır ancak 1947 den sonra ve dini partiler ile birlikte cemaatler baskı grubu haline gelmiştir. Toplumda dayanışma, güven ve dini sosyal kimlik oluşumunda yer alan cemaatler gündelik hayatın her alanına nüfuz ederek bireyin tercihlerini kontrol edebilmekte hatta bazı aileler cemaat önderleri uygun görmediği için evinde koltuk veya elektronik eşya bulundurmamaktadır. Cemaatler kendi grupları dışında diğerlerini ötekileştirerek doğru olanın kendilerince reçetesini verirken bunu güçlendirmek için kendi dini önderinin manevi olarak en üst seviyede olduğunu söyler ve cemaat üyelerini de bu şekilde onurlandırır. Cemaat üyelerinin gönlünü kazanmak için onlara yardımlarda bulunarak bireyleri kendisine bağlamakta hatta onları dinin inanç ve teslimiyete dayanan yapısını kullanarak bir iktidar alanı oluşturmaktadır.

Sunduğu iyilikler karşısında koşulsuz sadakat ve aksi halinde ihanet olarak gören bu denetlenemeyen örgütler ; zekât, yardım ve bağış adı altında aldıkları paralar ile cemaat içinde yardıma muhtaç olanları kendine bağlamakta ve bu süreçte baskı uygulayabilmekte bu baskının cemaat içinde olan ailelerinde etkisi ile gençlerin daha ağır bir süreç yaşadığı ise gözler önüne serilmiştir. Fethullahçı terör örgütünün örgütlenme modeli diğer cemaatler tarafından kopyalanarak öğrenciler üzerinde evler de ve yurtlarda gözlem yapılıp üst abi, ablalarına raporlama yapılarak cemaat içinde örgütlenmenin de bu gözlemler sonucunda ilerlemesi sağlanmakta.

Cemaat örgütlerinin bu denli sistemli bir şekilde devlete ve kamuya yerleşmesi lise ve üniversite çağındaki gençleri baskı, dini ve duygusal etkiler ile kendilerine çekmesinden kaynaklanmaktadır. Cemaat örgütleri içinde yaşanan tecavüz ve ölüm haberlerinin yanında yeniden bir devlet için kadrolaşma tehlikesi de vardır bunların sonucunda özellikle yurt, ev gibi barınma ihtiyaçlarında eğitim öğretim hayatında cemaatin yerini devletin doldurması gerektiği elzem bir vaziyet almış bu tarz cemaatlerin ise mali ve eğitimsel denetimleri için devlete sorumluluk binmiştir.

Halk da tabi bu cemaatlere yaklaşımı koşulsuz bir teslimiyetten öte sorgulayıcı olmalı ki din perdesi arkasında gelecek nesiller ve ülke aynı sorunları tekrar yaşamasın.