13 Eylül 1921 günü, tam 22 gün geceli gündüzlü devam eden Sakarya Savaşının Türk Ordusunun kesin zaferiyle sonuçlanışının tarihidir. Yani bundan tam 100 yıl önce.

                Türk İstiklâl Harbinin dönüm noktası olan savaş, Yunan Ordusunun Sakarya Nehrinin doğusuna atlaması ile başlamış ve 22 günlük bir mücadelenin ardından düşmanın bozgun bir halde nehrin batısına atılmasıyla sonuçlandığı için “Sakarya Savaşı” diye adlandırılmıştır.

                Gazi Mustafa Kemâl’in başkomutan olarak ordunun idaresini bizzat üstlendiği savaş, dünya harp tarihinde nadir uygulanan adım adım geri çekilerek savunma yapma stratejisinin mükemmel bir örneği olmuştu. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” prensibiyle uygulanan bu strateji, üstün düşman ordusunun lojistik desteği kesilene ve taarruz gücü kırılana kadar geri çekile çekile savunma yapma esasına göre şekillenmişti.

                Türk Genelkurmayını oldukça riskli ve harbi haftalara yayacak bu stratejiyi uygulamaya sevk eden başlıca sebep ise sayıca çok üstün Yunan kuvvetleriyle direk cephe harbine girmenin intihardan başka bir şey olmayacağı hakikati idi. Bu savaş belki de son şanstı. Yaz başlarındaki Yunan saldırısı durdurulamayarak Eskişehir, Kütahya, Bursa başta olmak üzere Batı Anadolu hızla kaybedilmiş ve ordu Sakarya’nın doğusuna çekilmişti.

                Toparlanmak ve takviye yapmak için hem zamana ihtiyaç vardı hem de elde avuçta ne varsa ordunun güçlendirilmesine yöneltmek gerekiyordu. İşte bu sebeple belki de tarihimizin en ağır vergilerinden biri olan “Tekâlif-i Millîye Emirleri” devreye alındı. Artık mesele vatandı, bekâ meselesiydi ve gerisi teferruattı. Geri dönüşe veya tereddüde meydan olmadığı bir zamandı ve bu asil millet son bir hamleyle üzerine düşeni fazlasıyla yaparak ordusunu savaşa hazırlamayı başarmıştı. Yine de düşman kuvvet bakımından oldukça üstündü.

                Harbin kazanılmasının tek yolu olan bu strateji hem savaşın 22 gün sürmesine yol açacak hem de başladığı yerden itibaren yaklaşık 100 km’lik bir alana yayılmasını sağlayacaktı. Yunan ordusunun Polatlı’ya yaklaşması ve top seslerinin Ankara’ya kadar ulaşıyor olması tehdidin büyüklüğünü ortaya koyması açısından çok manidardır. Düşmanın durdurulamaması hâlinde meclisin Kayseri’ye taşınması bile planlanmış ve gerekli hazırlıklar yapılmıştı.

                Ancak korkulan olmayacak, 9 Eylül tarihi geldiğinde ana merkezinden yüzlerce kilometre uzaklaşmış olan ve taarruz ede ede eriyen Yunan Ordusu gücünü tüketecektir. Yunan ordusunun taarruz gücünün kırıldığını gören Türk Genelkurmayı plan gereği aynı gün orduyu taarruza geçirecek ve 4 gün içinde Polatlı yakınlarına kadar ulaşmış olan Yunan Ordusu korkunç bir zayiat vermiş bir hâlde Sakarya Nehrinin batısına atılacaktır.

                Bu tarihten sonra Yunanlılar taarruz imkânlarını kaybedecekler ve Batı Anadolu’yu elde tutabilmek amacıyla İngiliz desteğiyle sıkı bir savunma hattı inşasına başlayacaklardır. Artık moral ve motivasyonu zirveye çıkan Türk Ordusu ise bir yıl sonra nihaî neticeyi alacağı Büyük Taarruza hazırlanmaya başlar.

                Sakarya Zaferi, neticeleri itibarıyla büyük bir dönüm noktasıdır. Her şeyden önce Türk İstiklâl Harbinin kaderi belli olmuştur. İngilizlerin muazzam desteğiyle Batı Anadolu’da ilerleyen ve korkunç tahribatlar yapan Yunan Ordusunun artık bir halt edemeyeceği anlaşılmış ve üstünlük Türk tarafına geçmiştir. İşgal güçleri için Anadolu’da geri sayım başlamıştır.

                Ayrıca bu zafer tarihimiz açısından Anadolu’daki en mühim bir kaç savaştan birisidir. Selçukluları Batı Anadolu’dan atmak isteyen Bizans İmparatoru Manuel Komnenos, 17 Eylül 1176’da Denizli yakınlarındaki Miryokefalon Savaşında 2. Kılıç Arslan tarafından ağır bir hezimete uğratılmış ve bundan sonra eldekini muhafaza kaygısına düşmüştü. Aynı şekilde Sakarya Savaşı da asırlar sonra Bizans’ın torunlarının Anadolu’yu tekrar ele geçirme hayallerinin tükendiği nokta olmuştur. İşte bu sebeple Miryokefalon ve Sakarya Savaşları hedefleri ve sonuçları bakımından paralellik arz eder.

                Bir diğer neticesi ise medeniyetler ölçeğinde bir dönüm noktası olmasıdır. 2.Viyana Kuşatması (1683) başarısızlığından beri Avrupa karşısında düzenli bir geri çekilme sürecine girilmiş ve bu süreç 1921 yılında Sakarya Irmağının doğusuna kadar uzamıştı. 2 asırdan fazla süren bu süreçte Batı, bizi önce Orta Avrupa’dan bilahare de Balkanlar’dan çıkarmayı hatta son bir hamle ile Ankara yakınlarına kadar gelmeyi başarırsa da, attığı bu son adım hezimetle neticelenerek kısa sürede Anadolu’dan atılacaktır. Avrupa, Sakarya’dan bir yıl sonra Anadolu’nun maziden kalan tatlı bir rüya olduğunu kabul etmek zorunda kalacaktır. Bu sebeple Sakarya Zaferi, Viyana’dan (1683) beri devam eden geri çekilmemizin son noktası olacak, kısmî bir ilerleme ile de tüm Batı Anadolu kurtarılacaktır.

                Sakarya Zaferi kazanıldı kazanılmasına ama nice bedeller de bunun karşılığı oldu. Bu savaş aynı zamanda “Subaylar Savaşı” diye de anılır. Sebebi birliklere komuta eden çok sayıda subayın bu savaşta şehid düşmesidir. Yüksek tahsilli bu genç subay nesli vatanın selameti uğruna Sakarya boylarında toprağa cansız düşmüştür. Balkan Harplerinden başlayarak, 1. Cihan Harbi ve İstiklâl Harbini içerisine alan yaklaşık 10 yıllık harpler silsilesi sayısız genç nüfusumuzun ve mektepli okumuş kitlenin kırılmasıyla sonuçlandı. Bu da cumhuriyete girerken iş gücü ve genç nüfus azlığı ile okuma yazma oranının düşüklüğünün ana sebeplerinden birisini teşkil etmektedir.

                Aynen Maraş Harbi gibi geceli gündüzlü 22 gün süren Sakarya Savaşına çok sayıda Maraşlı da katıldı. Şehid düştü, gazi oldu. Kendi kendini kurtaran Maraşlı önce komşusu Antep’in yardımına koştu, ardından vatan müdafaasında kendini Batı Cephesinde buldu.

                Sakarya Savaşı’na katılan tüm Maraşlılardan bahsetmek mümkün olmasa da bir tanesini hepsi namına anmadan geçmek olmaz. Muharrem Bayazıt Bey...

                Bilindiği üzere Muharrem Bayazıt Bey, Maraş İstiklâl Mücadelesinde Zafer Bayazıt Beyle birlikte faal bir şekilde yer alırlar. Özellikle Bertiz Köylerinden topladıkları kuvvetlerle harpten önce Türkoğlu bölgesinde Fransız kuvvetleriyle mühim çarpışmalara girerek, düşman takviyelerinin şehre girmesini engellemeye çalışırlar. Harp başlayınca da Arslan Bey’in emriyle Maraş’a gelirler ve daha ziyade Cancık-Sulu Tarla hattında kışladaki General Querette (Keret) kuvvetlerine karşı cephe tutarlar.

                Zaferden sonra Batı cephesine giden ve subay olarak Sakarya Savaşı’na katılan Muharrem Bey, savaşta boğazından bir mermi yarası alır ve aylarca hastahanede tedavi görerek Sakarya Savaşı gazilerinden birisi olur. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgiye Bekir Sami Bayazıt’ın “Maraş’ta Bayazıtoğulları” adlı eserinden ulaşılabilir.

                Şimdi buradan tüm şehrimize ve ilgili yöneticilerimize bir çağrıda bulunmak istiyorum: Sakarya Zaferinin 100. Yılı münasebetiyle bu büyük kahramanımızın (Muharrem Bayazıt) ismini şehrimizde önemli bir yere verelim ve hak ettiği şekilde yaşatalım. Mesela “Kadir Paşa Bulvarı”nı “Muharrem Bayazıt Bulvarı” olarak değiştirebiliriz! Ne dersiniz?

                Sakarya Zaferinin 100. Yıldönümü münasebetiyle bize bu cennet misâli vatanı kanları pahasına bırakan tüm şehid ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhları şâd olsun.