Bir otelde düzenlenen genel kurulda mevcut başkan Murat Arifoğlu, tek aday ve tek liste olarak seçime katıldı. Genel kurula Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Devlet Sert, Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Adem Yavuz, Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özüpek, çevre il ve ilçelerden gelen sendika temsilcileri katıldı. Genel Kurul’u Türkoğlu Belediye Başkanı Osman Okumuş ve Kahramanmaraş Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürü Mutlu Kaya’da yerinden takip etti.   Divan teşekkülü ile başlayan genel kurul, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla devam etti. Ardından genel kurula katılan üyelere seslenmek için kürsüye çıkan Öz Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Devlet Sert, çalışma hayatında sorunlar olduğunu ancak bu sorunları yine beraber çözeceklerini ifade etti. Bildikleri doğrulardan vazgeçmeyeceklerini kaydeden Sert, mücadelelerini çalışanlar mutlu olsun diye verdiklerini dile getirdi.

IMG_8512

SORUNLARIMIZI YİNE BERABER ÇÖZECEĞİZ

Sert, şunları kaydetti: “Kahramanmaraş’ta emekçi kardeşlerimle bir arada olmaktan dolayı çok mutluyum. Aslında Kahramanmaraş, benim öz memleketim gibi gördüğüm bir şehir. Ben aslen Trabzonluyum, buranın Trabzon Caddesi var. Trabzon’umuzda da Kahramanmaraş Caddesi var. Bu yüzden Kahramanmaraş’a geldiğimde kendimi Trabzon’a gelmiş gibi hissediyorum. Çalışma hayatında onlarca sorun var. Bu genel kurulları bir bakıma sorunlarımızı tartıştığımız kurullar hem de eğitim havası içerisinde yapıyoruz. Üye sayısında Türkiye genelinde 219 sendika içerisinde ilk 3’teyiz. 8 yıllık sendika olmamıza rağmen Hak-İş’in en büyük sendikalarından bir tanesiyiz. Çalışma hayatını her daim takip eden, sorunları çözen bir sendikayız. Üye sayısı bakımından büyük olmamız bizi hiçbir zaman gururlandırmadı. Biz mücadelemizi bu inançla sürdürmenin peşinde olacağız. Üyelerimizin yüzde 100’e yakını 696 sayılı yasayla birlikte kadroya geçen arkadaşlarımızdan oluşuyor. Sorunlarımızı yine beraber çözeceğiz. Geçenlerde konfederasyonumuz gündeme dair bir çıkış yaptı. Çalışanlarımızın vergi dilimlerinin sabitlenmesi konusunda çıkış yaptık. Bunu gerçekten önemsiyoruz. Dünya’daki enflasyon konusunda, gerekse de pandemi süreci içerisinde karşılaştığımız sıkıntıları hepimiz görüyoruz. İnşallah bu badireyi de en kısa zamanda atlatacağız. Çalışanlar olarak ekonomik anlamda da elbette sıkıntılar yaşıyoruz. Hiç olmazsa vergi diliminin yüzde 10 olarak sabitlenmesi konusunda kararlılığımızı, taleplerimizi kamuoyuyla paylaşmış oluyoruz. Bu noktada çok büyük destekler alıyoruz.

IMG_8564

ÜYELERİMİZİ FERDİ KAZA SİGORTASINA DAHİL ETTİK

Ocak ayı itibariyle bir üye kardeşimizin maaşından 2 bin TL’ye yakın kesinti görüyoruz. Devletimiz, bir nebzede olsa çalışanlarımıza katkı verecektir. Biz bunu aşacağız, ben buna inanıyorum. Biz sizin verdiğiniz mücadeleyi önemsiyoruz. Geçenlerde bir üye arkadaşımız söyledi, pandemi 41 gün evine gidememiş. Arkadaşlarımız evine gidemeden sağlık hizmetlerini verdi. 2 yaşındaki çocuğunu 10 yaşındaki çocuğuna teslim ederek çalışan arkadaşlarımızı biliyorum. Dolayısıyla bu düzenlemeleri hak ediyoruz. Ancak bu hak ediş, bir alkışla olmasın. Ek ödemelerimiz içinde yazışmalarımız, görüşmelerimiz maalesef çözüme kavuşmadı. Devletimizin canı sağ olsun dedik, bizde sendika olarak her bir üyemizi 60 bin TL tutarında ferdi kaza sigortasına dahil ettik. Şunu diyebilirsiniz; “Öldükten sonra, sakat kaldıktan sonra 60 bin TL’yi ne yapayım?” diyebilirsiniz. Hayat bir şekilde devam ediyor. Vefat eden üyelerimizin ailesi ve çocukları da bizim emanetimiz altındadır. Biz sıradan bir sendikacılık yapmıyoruz. Yeter ki üyelerimizin refahı için mücadelemizi sürdürelim. Üyelerimiz de emeğini sonuna kadar versin. Bu yaparken de elbette maddi karşılığı olacaktır. Biz ferdi kaza sigortasını başlattığımızda, sosyal medyada bize ne biçim algı yaptıklarını biliyoruz. Yetki almak için yaptığımızı, kandırdığımızı söylediler. Biz bu ferdi kaza sigortasını devam ettireceğiz. Herhangi bir yetki ve herhangi bir örgütlenme mücadelesi yapmadan bunu yapıyoruz. Sonuç olarak dışarıdaki insana o hizmeti yapmıyorum. Genel olarak üyelerinize yönelik faaliyetler yapmak zorundasınız. Biz pandemi sürecinde alamadığımız o ek ödemeyi, sendika olarak her üyemize 600’er TL olarak verdik. Yaklaşık 100 milyon TL’ye yakın üyelerimize pandemi ödemesi yaptık. Biz bunu yapınca, güya emekçinin mücadelesini veren sendikalar bize saldırdılar. Maalesef Türkiye’de sendikal anlayış böyle ilerliyor.IMG_8573

BİLDİĞİMİZ DOĞRULARDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ

Bizim sözümüzde bir, özümüzde bir. Biz tek bir üyemizin kalmayacağını bilsek de bildiğimiz doğrulardan vazgeçmeyeceğiz. Üyelerimize asla yalan konuşmayacağız. Makamlar gelip geçicidir. Biz buraları bir makam olarak görmüyoruz. Hizmet olarak görüyoruz. Çünkü sendikal anlayışımızı 3 mübarek damla üzerine kurduk. Kan, gözyaşı ve alın teri bizim için kutsaldır. Bu 3 mübarek damla, bizim tarih boyunca uyguladığımız, uğruna mücadele verdiğimiz 3 damladır. Kan, şehidimizin kanı, gözyaşı, mazlumların gözyaşı, alın teri, emekçilerimizin alın teri. Biz inançlarımızdan asla vazgeçmiyoruz. Geleneklerimizden, medeniyetimizden asla vazgeçmiyoruz. Oralardan beslenerek bugün yerli ve milli olmak için mücadele ediyoruz. Biz sendikal düşüncemizi, Amerika’dan, Rusya’dan ithal etmiyoruz. Biz kendi değerlerimiz üzerinden sendikacılık yapmak istiyoruz. Her mazlumu, Hak-İş’ten Öz Sağlık-İş’ten alacaklı şekilde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Biz düz bir sendikacılık yapmıyoruz. Bu yüzden makam, koltuk, başkanlık, genel başkanlık gibi şeylere değer vermiyoruz. Makamlar yükseldikçe daha çok eğileceğiz. Daha çok üyenin ayağına gideceğiz. İnsanız, hatalarımız olabilir, yanlış da yapmış olabiliriz ama üyesiyle bütünleşen Öz Sağlık-İş’in içerisinde yer alan sizlerle konuşmayan bir anlayışta olmayacağız. Bizim için siyasi düşüncesi, dini, ırkı, rengi, mezhebi ne olursa olsun asla dışlayan taraf olmayacağız. Biz bir bütün olarak bu mücadeleyi vereceğiz. Keşke Türkiye’de sivil toplumda ve siyasette hep bu anlayış egemen olsa. Bizim sorumluluklarımız sadece imza töreni yapmak değil, toplu sözleşme almak değil, biz mazlum coğrafyalardaki gözyaşlarına çözüm olma noktasında da faaliyetlerimizi sürdürmemiz gerekiyor. Nasıl ki sel felaketi olduğunda Kızılay’a 200 bin TL bağışta bulunduysak, Afrika’da suya ihtiyacı olan yerlere su kuyusu açtıysak bu faaliyetlerimize devam ettireceğiz. Su kuyusu açtığımızda o çocuklarımızın sevinçlerini bizim için çok önemli. Gazze’deki yetim çocuklar için okul yaptıracağız. Biz o inşaatı 6 milyon TL’ye yaptıracağız. Biz uzun maraton yolcularıyız. İdama da gitsek aldığımız kararın, verdiğimiz sözüm arkasındayız. Bunu da bütün üyelerimiz biliyor.

IMG_8535

EMEKÇİNİN HAKKINI ÇALANLARIN DA HAPİS YATMASI GEREKİR

Çalışma hayatında sorunlarımız yine var. Bundan 10-15 yıl önce taşeron firma üzerinde çalışan arkadaşlarımıza bir gün kadroya geçeceklerimizi söylediğimizde inanırlar mıydı? Böyle bir düşünce bizimde aklımızdan geçmiyordu. Sendikalarında geçmiyordu. 2008 yılında Hak-İş çatısı altında bir departman oluşturduk. “Bütün bakanlıklarda çalışan taşeron arkadaşlarımız var. Bunların sorunlarıyla kim ilgileniyor, kim takip ediyor? Bunlara toplu sözleşme yapılabilir mi?” gibi tartışmalarda bulunuyorduk. Bütün bunları çözecek bir merci olup olmadığını, derneklerin etkinliklerini tartışıyorduk. Sahaya girdiğimizde şok olduk. Taşeron çalışanlarımız adeta çağdaş köle olarak görülüyordu. Şirketlerle sorunları çözmeye gittiğimizde kapı dışarı ediyordu. 2014 tarihinde taşeron firmalarda çalışan arkadaşlarımızı Ankara’ya davet ettik. Sendika kurduk ve orada ilk üyelik standını başlatmış olduk. Birileri buna inanmadı. “Firmalar üzerinde çalışanlar sendikalı olur mu?” dediler. Taşeronlara yemekhanelerde yemek yedirmiyorlardı. Aynı otobüsü paylaşmadılar. “Bu otobüs memurlara aittir. Siz binemezsiniz” dediler. Taşeronlar maaşlarını elden alıyorlardı. Toplu sözleşme hakları, sosyal haklar yoktu. Cenazeleri olsa, cenazeye gidip gitmeme durumu şirketin merhametine kalmış. Nerelerden nereye geldik. Bunları unutmayın, arkadaşlarınıza anlatın. 11 ay 29 gün çalıştırılıp işimize son verilirdi. O bir günle kıdem tazminatı alma hakkımız elimizden alınırdı. Bu bir emek hırsızlığı değil mi? Nasıl ki ekmek çalan hapis yatıyorsa, emekçinin hakkını çalanların da hapis yatması gerekir.

IMG_8531

BÜTÜN BU MÜCADELELERİ ÇALIŞANLARIMIZ MUTLU OLSUN DİYE VERDİK

2018 yılında 400 bine yakın taşeronumuzu Hak-İş çatısı altında sendikalı yaptık. Şirketler ayağa kalktı. Arkadaşlarımıza toplu sözleşme yapma hakkını elde ettik. Sosyal hakları yeterince alamasak da toplu sözleşme hakkını elde ettik. Çalışanların yanında olmayan malum sendikalar bugün çıkmışlar ahkam kesiyorlar. Dün neredelerdi? Hani taşeron kırmızı çizgileriydi? Bu nedenle çalışan arkadaşlarımıza bunu anlatın. O dönemde torba yasayla birlikte 6552 sayılı yasayı çıkartıldı. Bunun içerisinde ihaleler bir yıl yerine 3 yıl olması vardı. Çalışanlarımızın maaşlarını elden değil, banka üzerinden alacak olması vardı. Çalışanlarımıza toplu sözleşme hakkı getirilecek ve her bir bakanlıkla ayrı ayrı sözleşme yapılacaktı. Bu yasanın içerisindeki en önemli madde ise taşeron işçimizin kıdem tazminatı hakkının olmasıydı. Bir madde de iş güvencesi idi. İş güvencesi, şirket yetkilisinin 2 dudağının arasında olmayacaktı. Taşeron çalışanlarımıza iş güvencesini getirdik. Bunların üstüne taşeron çalışanlarımıza kadro imkanı için mücadele ettik. Bazı bakanlarımız bile bunu mümkün görmüyordu. Devletimiz bu yükü kaldıramaz diyordu. Hak-İş Federasyonu Başkanımız, arkadaşlarımız kadroyu almazsa işi bırakacağını söyledi. Bugün bu arkadaşlarımız kadroya geçti. Bütün bu mücadeleleri çalışanlarımız mutlu olsun diye verdik. Bu yüzden sıradan bir sendikacılık yapmadığımızı söylüyoruz.”

Haber: Burak Alkaya

Editör: Didem Kayabaşı