Kahramanmaraşlı müzik adamı Mehmet Bağlar, kimsede olmayan özel arşivinden Türk Halk Şairlerinin efsane ismi Karacaoğlan’ın hayatını anlattı.
Mehmet Bağlar, Kahramanmaraş’ın tarihi, kültürü ve bugüne kadar gelmiş geçmiş sanatçılarını anlatan arşivini sadece Manşet Gazetesi ile paylaştı. Bağlar, Arşivinde 7’den 70’e Maraş ile ilgili bilgiler olduğunu söyleyerek, bu özel arşivini sadece bizimle paylaştı. Kahramanmaraş’ın tarihi dokusunu ele alacağımız arşivde, şehrin geçmişten bu güne gelen ozanlarını, bestekârlarını ve sanatçılarına değineceğiz. Her hafta Pazartesi günü bir sanatçıyı konu olarak paylaşacağımız yazılarda İlk olarak konu alacağımız kişi ise On yedinci yüzyıl Türk halk şairlerinden, etkileyici bir dil ve duygu evreni ile kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açan Karacaoğlan.
İşte Mehmet Bağlar’ın özel arşivinden Karacaoğlan…
Karacaoğlan kimdir?
17'nci yüzyılda yaşadığı sanılıyor. Göçebe Türkmen obalarında yetişti. Asıl adının İsmail, Halil ya da Haşan olduğu yolunda görüşler var. Hatta aynı mahlasla şiirler yazmış birçok Karacaoğlan'ın varlığı bile savunuluyor. Ahmet Kutsi Tecer ve Şükrü Elçin'in araştırmaları, yaşamının büyük bölümünü Rumeli'nde geçiren ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avusturya seferine katılan bir Karacaoğlan'ın varlığını ortaya koyar. Fuad Köprülü ve Cahit Öztelli gibi araştırmacılar da, 17'nci yüzyılda yaşadığını savunuyor. Bu araştırmacılara göre Karacaoğlan, şiirlerinde Abaza Haşan Paşa’nın öldürülmesi, Köprülü Fazıl Ahmed Paşa'nm Avusturya seferi gibi bu döneme ait tarihsel olaylardan söz eder.
Karacaoğlan nereli?
Karacaoğlan, belki de hakkında en çok araştırma yapılan halk şairimizdir. Bu, O'nun Türk Halk Edebiyatı'nın en büyük ozanı olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Her âşık gibi Karacoğlan da çok gezmiştir. Belki de en çok gezenlerdendir. Ancak çok ünlü bir şair oluşundan olsa gerek her yerde “bizim” diye sahiplenilmiştir. Bu fakirin okuma, yazma öğrendiğinde ilk okuduğu kitap Karacaoğlan’dır. En çok okuduğum, halem de okumakta olduğum kitapların başında gelir. Okumadığım bir şiiri, bir koşması, bir semaisi yoktur. Tekrar tekrar okumuşumdur. Karacoğlan şiirlerinde gezdiği yerleri bir bir anlatmıştır. Bu yazımda şiirlerine, diline dayanarak Karacoğlan'ın nereleri gezdiğini, nerelerde mesken tutup eğleştiğini anlatacağım. Bir de daha çocuk yaşımda dinlediğim, nesilden nesile anlatılan, dilden dile aktarıla gelen Karacoğlan'ı okuyucuların dimağına sunacağım. Altı, yedi yıl önce Gaziantepli bir baba dostu beni kendi köyü olan Karaçomak Köyüne götürdü. Köyün önünde, dağ denilebilecek kadar yüksek, çıplak tepenin başında ulu bir ağaçla bir türbe gözüküyordu. Sordum. “Bu, bizim türbemiz Karaçomak Baha'dır” dedi. Beraberce türbeyi gezmeye çıktık. Türbenin Fatihasını okuduktan sonra sıra meşeyi incelemeye gelmişti. Tepenin zirvesine kurulmuş, ben deyim sekiz yüz, dokuz yüz yaşında, siz deyin bin yaşında ulu bir meşeydi. Dibine oturdum. Yönümü doğuya döndüm. Tepe doğuya doğru enginleşerek uzuyordu. Bir kilometre kadar ötede son buluyordu. Hemen ilerisinden ikinci bir tepe doğuya doğru yükselerek devam ediyordu. İki tepe arasında bir gedik oluşmuştu. Gediğin Gaziantep tarafında bir köy gözüküyordu. Ahmed Beye “Bu ilerideki köyün adı ne?” diye sordum. “Sargın Köyü” diye cevap verdi. Sargın'ı duyunca Hemen Karacoğlan'ın şu dörtlüğünü hatırladım. “Gediğe varınca yol olur yarı / Sargın'ın güzeli salınır bari / Bu gün konalgamız Nafak Pınarı / Buradan Anteb'in ili görünür.” Dörtlüğü bitirince Ahmet Bey: “Dönüşte sana Nafak Pınarı'ndan bir su içiririm” dedi. Ahmet Beye, Karacoğlan'ın koşmasında geçen “Kılcan, Bakıda, Arkık, Melekköy, Tilbaşar” köylerini sordum. Eliyle güneyi gösterdi “Onlar bu aşağı tarafta, Beydili'ye doğru, Barak köyleridir.” dedi.
Karacaoğlan, belki de hakkında en çok araştırma yapılan halk şairimizdir. Bu, O'nun Türk Halk Edebiyatı'nın en büyük ozanı olmasından kaynaklanıyor olsa gerek. Her âşık gibi Karacoğlan da çok gezmiştir. Belki de en çok gezenlerdendir. Ancak çok ünlü bir şair oluşundan olsa gerek her yerde “bizim” diye sahiplenilmiştir. Bu fakirin okuma, yazma öğrendiğinde ilk okuduğu kitap Karacaoğlan’dır. En çok okuduğum, halem de okumakta olduğum kitapların başında gelir. Okumadığım bir şiiri, bir koşması, bir semaisi yoktur. Tekrar tekrar okumuşumdur. Karacoğlan şiirlerinde gezdiği yerleri bir bir anlatmıştır. Bu yazımda şiirlerine, diline dayanarak Karacoğlan'ın nereleri gezdiğini, nerelerde mesken tutup eğleştiğini anlatacağım. Bir de daha çocuk yaşımda dinlediğim, nesilden nesile anlatılan, dilden dile aktarıla gelen Karacoğlan'ı okuyucuların dimağına sunacağım. Altı, yedi yıl önce Gaziantepli bir baba dostu beni kendi köyü olan Karaçomak Köyüne götürdü. Köyün önünde, dağ denilebilecek kadar yüksek, çıplak tepenin başında ulu bir ağaçla bir türbe gözüküyordu. Sordum. “Bu, bizim türbemiz Karaçomak Baha'dır” dedi. Beraberce türbeyi gezmeye çıktık. Türbenin Fatihasını okuduktan sonra sıra meşeyi incelemeye gelmişti. Tepenin zirvesine kurulmuş, ben deyim sekiz yüz, dokuz yüz yaşında, siz deyin bin yaşında ulu bir meşeydi. Dibine oturdum. Yönümü doğuya döndüm. Tepe doğuya doğru enginleşerek uzuyordu. Bir kilometre kadar ötede son buluyordu. Hemen ilerisinden ikinci bir tepe doğuya doğru yükselerek devam ediyordu. İki tepe arasında bir gedik oluşmuştu. Gediğin Gaziantep tarafında bir köy gözüküyordu. Ahmed Beye “Bu ilerideki köyün adı ne?” diye sordum. “Sargın Köyü” diye cevap verdi. Sargın'ı duyunca Hemen Karacoğlan'ın şu dörtlüğünü hatırladım. “Gediğe varınca yol olur yarı / Sargın'ın güzeli salınır bari / Bu gün konalgamız Nafak Pınarı / Buradan Anteb'in ili görünür.” Dörtlüğü bitirince Ahmet Bey: “Dönüşte sana Nafak Pınarı'ndan bir su içiririm” dedi. Ahmet Beye, Karacoğlan'ın koşmasında geçen “Kılcan, Bakıda, Arkık, Melekköy, Tilbaşar” köylerini sordum. Eliyle güneyi gösterdi “Onlar bu aşağı tarafta, Beydili'ye doğru, Barak köyleridir.” dedi.
Karacaoğlan’ın şiirleri nasıldır? Şiirlerinde en çok neleri anlatır?
Karacaoğlan'ın şiiri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi ve ölüm en çok değindiği konulardır. Şiirlerinde sıkça adları geçen Elif, Zeynep ve İsmikan adlı kadınların sevgilileri olduğu sanılıyor. Duygularım, yaşadıklarını, düşüncelerini içten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı içinde anlatır. Karacaoğlan, Türk âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş biçimi getirdi. Doğa benzetmelerini sık sık kullanır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen birçok ozanı derinden etkiledi. Bu olumlu etkiler günümüz Türk şiirine kadar uzanır. Şiirlerini ilk kez Nüzhet Ergun derleyip yayınladı. Cahit Öztelli'nin Karacaoğlan-Bütün Şiirleri adlı derlemesi de önemli Karacaoğlan araştırmalarından. Birçok şiiri bestelendi. Âşığımızın doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Ancak bazı araştırıcılar onun doğum ve ölüm tarihlerini, farklı ve bilimsel olmayan yöntemlerle yaklaşarak, birbiriyle bağlantısı olmayan yıllara bağlamaktadırlar: Doğum tarihi için 1015 (1606), 1045 (1636)'i uygun bulurlarken ölüm tarihi için de 1090 (1679), 1100 (1689) yıllarına işaret etmektedirler. Asıl adı konusunda da farklı görüşler vardır: Mehmet, Haşan, Halil ve Smayıl (İsmail) Elbette birini aşıl ad olarak seçmekte zorlanacağız. Daha çok kabul gören görüşe göre o, Adana'nın Feke ilçesinin Göğçeli köyündendir. Ancak, başka il, ilçe ve köylerimiz de ona sahiplenmektedir: Osmaniye-Bahçe-Farsak, Mersin-Mut- Çukur (yeni adı Karacaoğlan), Karaman-Ermenek, Osmaniye-Kadirli-Yusuf izzettin (Binboğa), Aksaray-Kargın, Gaziantep-Nizip, Kilis-Musabeyii. Ayrıca, bu konuda Türkmenistan, Azerbaycan ve Balkanların da Karaca Oğlan'a sahip çıktıkları unutulmamalıdır. Karaca Oğlan'ın mezarı ise, tıpkı Yunus Emre'ninki gibi ülkemizin değişik bölgelerine bağlanmaktadır: Yozgat-Sorgun, Karaman-Başdere, Mersin-Mut, Kahramanmaraş-Gazel Yaylası, Osmaniye-Düziçi-Düldül Dağı, Erzurum-Oltu-Zemzem Dağı, Osmaniye-Bahçe-Hodu Yaylası, Mersin-Tarsus.
Karaca Oğlan araştırıcıları birden fazla Karaca Oğlan'ın olduğunu ve bundan dolayı elde bulunan şiirlerin aynı mahlaslı Karaca Oğlanlarla karışmış olabileceğini belirtmektedirler. Bu yüzden burada diğer Karaca Oğlanların da kısaca tanıtılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzyılın Karaca Oğlan'ı ayrıca Güneyli Karaca Oğlan ve Çukurovalı Karaca Oğlan diye de bijinir. Âşığımızla ilgili bazı belgeler vardır. Bu belgelerin başında 1610 Polonya doğumlu Albert Bobovvski'nin 1650 yılında yazdığı Mecmûâ-î Sâz ü Söz adlı eseri gelmektedir. Daha sonra Ali Ufkî adını alacak olan Bobobvvski Kara'ca Oğlan'ın iki şiirine ve onların notalarına yer verir.
Bir Karacaoğlan koşması:
“Gönül arzuluyor Anteb ilini Şol Kemnun Gediği belli görünür.
Evvel bahar yaz ayları doğunca,
Coşar Balıksuyu selli görünür
Kılcan derler şu köylerin sırası
Rasaf söker benim göğsüm yarası,
Bakıda'nm çoktur kaşı karası,
Eğdirmiş başlığın telli görünür.
Bakıda'dan indik kolkola düze,
Melekköy gark olmuş güle nergize,
Arkık'ta uğradım bir güzel kıza,
Terlemiş yanağı ballı görünür.
Gediğe varınca yol olur yarı,
Sargın'ın güzeli salınır bari,
Bu gün konalgamız Nafak Pınarı,
Buradan Anteb'in ili görünür.
“Gönül arzuluyor Anteb ilini Şol Kemnun Gediği belli görünür.
Evvel bahar yaz ayları doğunca,
Coşar Balıksuyu selli görünür
Kılcan derler şu köylerin sırası
Rasaf söker benim göğsüm yarası,
Bakıda'nm çoktur kaşı karası,
Eğdirmiş başlığın telli görünür.
Bakıda'dan indik kolkola düze,
Melekköy gark olmuş güle nergize,
Arkık'ta uğradım bir güzel kıza,
Terlemiş yanağı ballı görünür.
Gediğe varınca yol olur yarı,
Sargın'ın güzeli salınır bari,
Bu gün konalgamız Nafak Pınarı,
Buradan Anteb'in ili görünür.
Bitti m'ola Şam ilinin hurması,
Gitti m'ola ala gözün sürmesi,
Hama'nın, Humus'un telli turnası,
Turna yârin selâm saldı gel diye.
Bir koşmasında da Hama'yı şöyle anlatır.
Çıktım kırklar dağın seyran eyledim,
Sallanarak gider yolu Hama'nın.
Yel vurdukça dertli dolap iniler,
Burcu burcu kokar gülü Hama'nın.
Heves kaldım pınarının başına,
Altın yağmış toprağına, taşma,
Ulu camisinin kandil başına,
Altın şamdanı da yanar Hama'nın.
Kudretinden yapılmıştır yapısı,
Kalem kaşlı güzelinin hepisi,
Aldı beni çarşısının kokusu,
Çarşısında gülü kokar Hama'nın.
Karacoğlan der, kal benim yurdum,
Terkettiğim sılayı burada buldum,
Güzeli çok diye eğlendim kaldım,
Kalem kaşlı güzelleri Hama'nın.
Çukurova bayramlığın giyerken,
Çıplaklığın üzerinden soyarken,
Şubat ayı kış yelini kovarken,
Cennet desem sana yakışır dağlar.
Çukurova'da bahar erken başlar. Bir de o tarihlerde kullanılan takvime göre şubat, şimdiki takvimdekinden on üç gün sonra gelir. Cemrelerin üçü de şubatta düşer. Cemrelerin düşmesi demek havanın, suyun, toprağın ısınması demektir. Şubat ayı böylece kış yelini kovmuş oluyor. Bahar havasını estirmeye başlıyor. Hele son cemre düşüp de toprak ısnınca, çiçekler karı delerek çıkmaya başlarlar.
Yine bir deyişinde Adana'dan şöyle bahseder.
Talebi de deli gönül talebi,
İnletiyor Adana'da dolabı,
Koç yiğit eğlencesi koç çelebi,
Çevresi reyhanlı bağlar görünür.
Ilıktır da Akdeniz'in kenarı,
Orda belli koç yiğidin hüneri,
Yavşanlı'da olan koca çınarı,
Yel vurur yaprağı parlar görünür.
“İnletiyor Adana'da dolabı” derken Seyhan Nehri kıyısına kurulan su dolaplarından bahsediyor. Karacoğlan'ın yaşadığı devirlerde Çukurova, Seyhan ve Ceyhan'ın kıyısına kurulan su dolaplarıyla sulanıyordu. Yavşanlı ise, Maraş Ovası ile Çukurova'yı birbirinden ayıran “Yavşan Dağı”nm eteğindedir. Dostum Haydar Çetikaya'nın söylediğine göre suyu meşhurmuş. Bir de o civarda “kimya” dedikleri bir ot bulunuyormuş. Yabancılar gelip, kimseye göstermeden toplayıp götürüyorlarmış.
Karacoğlan der Ergene Kuyu,
Beşdeli'den akar Haleb'in suyu,
Tilbaşar ilinde şol Ekizkuyu,
Edepli, erkânlı yolu görünür.”
“Yunmuş, arınmış Aynanoz Gölünde,
Işılaşır gider siyah telleri.
Geyinmiş kuşanmış ne hub salınır,
Kemere sıktırmış ince belleri.”
Adıyamandaki bir dostumdan öğrendiğime göre “Aynanoz Gölü” Adıyaman'ın Gerger ilçesi dolaylarındaymış.
Aşağıdan beri Tıdık Deresi,
Saklı durur bu sinemin yaresi,
Türkmen kızı bizlen açtı arası,
Yeşil ile dolu Sacur Gölleri.
“Sacur Gölü” Besni ile Araban arasındaymış. “Yeşil”: Karacoğlan ve Türkmen dilinde ördeğin bir ismi de “yeşil” dir. Tıdık Dersi'ni bulamadım. .
Tığlaşmış gamzesi, kâr eder cana,
Benim yârim benzer hörü, gılmana,
Şu Anteb ilinde Serv-i zamana,
Orda eser bâd-ı sabâ yelleri.
Suboğaz Köyünden ettik bir sökün,
Arkan Kocadut'tur sen seni sakın,
Araban ilinden bir çiçek sokun,
Çok olur onların gonca gülleri.
Soboğaz ve Kocadut, Araban civarında iki köy. Araban'ı herkes biliyor. Gazianteb'in ilçesi.
Gel benim karşımda salın bir zaman,
Bizi mecnûn etti bir kaşı keman,
Hısmmansûr derler ol Adıyaman,
Oradan Tevcik'in geçti yolları.
Çit ile çimende yaylanı yayla,
Bizi Yaradan'ın fermanı böyle,
Seher vakti kalkıp bir hoşça söyle,
Anar m'ola Karacoğlan dilleri.”
Karacoğlan, Anteb'den aşağı Haleb, Şam, Hama, Humus gibi illeri de gezmiştir.
Derleyen: Emre Akkış
Muhabir: Mahmut Beyaz