Bana göre ülkenin en büyük sorunlarının başında çevreye, doğaya verdiğimizi zarar. Başımızı nereye çevirsek, katliam yaşanıyor.

Ahırdağı’na bakın, yeter! Ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

Zehir akan ve hiç gündemden düşmeyen Aksu Çayı’na bakın!

Termik Santrali aylardır, filtre takın uyarısına, ikazına rağmen ve de aldığı milyonluk teşviklere rağmen Çelikler Holding kime güveniyor, hangi gücün arkasına sığınıyor da filtre takamamakta inat ediyor, anlamış değilim.

Bereket versin, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Kahramanmaraş milletvekili sayın Ali Öztunç var da, nerede bir çevre, doğa katliamı var, kendini orada buluyorsunuz.

İyi ki var sayın Öztunç!

*

Zaman zaman itfaiye sesi duyarım uzaktan uzaktan. Dumanları görürüm Ahırdağı’na başımı çevirdiğimde. ‘Gene birileri bir karış yer için ormanı yaktılar!’ derim içimden. Yaz da bahanesi ya, hep de yaz mevsiminde çıkar yangınlar. Nedense kışın ormanı yakmazlar bir karış toprak için. Yağmur ve kar söndürür diye herhalde.

İnandırıcılığı olmaz diye mutlaka.

Yakılan ormanlara da iyi bakın! Yakılan ormanların üzerine dikilen gökdelenlere de. Birden fazla apartman dairesi. Taa ormanın içinde… Kim bilir kimlerin parmağı var yangında, orman içine konuşlandırılan sitelere, apartmanlara…

Sokaklara, piknik yaptığımız yerlere attığımız her plastiğin "geri dönüşümü" muhteşem olacak, çünkü bize yangın olarak geri dönecek.

Hal böyle olunca da…

Gırtlağına kadar pislik doldurduğumuz tabiat üzerimize kusmayıp ne yapacak?

*

İnsandan giden vicdan, toprakta kalır mı? Sonbahardayız. Yağmurlar ha geldi ha gelecek! Bulutlar sinyal veriyor, ‘geliyorum, geleceğim ha!’ dercesine. Biz bulutların üzerinde gezdikçe, bulutlar bizim başımızın üzerinden eksik olmuyor!

Ağaçları kestik,  ormanları yaktık güpegündüz! Niye, bir avuç toprak için. İki asma, iki ceviz, iki kiraz ağacı dikmek için.

Çocuklarımıza bir avuç toprak kalsın diye. Merhameti, vicdanı, kul hakkını bırakmaktan daha kolay diye düşündük herhalde!

Tabiatın gözleri dolduğu zaman seller götürüyorsa, tabiatın kafası attığı zaman yer yerinden oynuyorsa, tabiat ana gelecek zamanda çöllerin sıcak tülünü de boynumuza saracak.

Ne yani insandan giden vicdan, toprakta mı kalacak?

Tabiatına uymaz!

*

Bereketli topraklar üzerinde yaşıyoruz. Ne kadar yazılar, ne kadar romanlar yazıldı kim bilir. Yılanların Öcü, Susuz Yaz, Toprak Ana filmlerini ben çevirmedim herhalde!

Toprağın bereketini, kıymetini ve değerini öğrenemeyen, ekmeğin ve suyun değerini de bilemez. Bilenlere de rastlamadık zaten!

Tohumu ekmek için önce suya ihtiyacın olacak. Baksanıza, Kızılcık’ta bile su mücadelesi, savaşları veriliyor şu sıralar! Bir damla su için dostluklar, samimiyetler, hemşehrilikler, akrabalıklar sizlere ömür!

Vefa bile bir damla suya muhtaç!

Bütün güzelliklerin suyunu çektiği bir ülkede, bir koca şehirde boşuna değil ruhun kuraklığı. Açın bakın, çoğunun ruhları çölleşmeye doğru gidiyor. Neredeyse kuraklıktan ölecekler!

*

Büyüklerden dinlerdim…

Eskiden umutlar dokuz doğururdu şimdi kısırlaştırıldı.

Kısırlaştırıldı da, toprak ana ne yapsın! Kızılcık ve Kızılcık halkı ne yapsın!

İncittiğimiz, israf ettiğimiz, hoyratça kullandığımız bir zamanın süzgeçinden  geçiyoruz.

O eski güzellikleri kayıp ilanlarında göremiyorsak kayıptan sayıldığı için değil, bütün renkleri ve değerleri kire bulaşmış dünyada bizim siyah beyaz tutkularımız ayıptan sayıldığı içindir.

*

Doğa bizi uyardı sürekli. Her mevsim, her yıl. Kaç kere uyarıldık hem de. Toprağı ayağımızın altına alıyoruz diye, kendimizi bir matah bir şey sanmayalım.

Toprak ana kaşını kaldırdığında, sizi temin ederim hiçbirimiz ayakta kalmayacağız. Toprak anayı bile isyan eder hale getirdik ya, o günah, o ayıp da yeter bize!

Hepimizin ödeyeceği mutlak bir bedel var.

O bedeli ödemeden toprak ananın gönlünü alamayız!

.