Balkanlar’da hangi ülkeyi gezerseniz gezin kendinizi Anadolu’nun bir yerinde hissedersiniz. Dile kolay Osmanlı bu topraklarda 550 yıl hüküm sürmüş, medeniyet getirmiş, imar etmiş, dahası buralardaki karışıklığı ve huzursuzluğu sükûnete erdirmiş. Bu huzur ve sükûnette elbette Balkanlar’daki tasavvuf tekkeleri çok önemli rol üstlenmiş. Osmanlı’nın Balkanlar’ı fetih etmesinde ve yerleşmesinde bu tekkelerin önemi çok büyüktür.

       Türkler, IX. yüzyıldan itibaren topluluklar halinde İslamiyet’i kabul ettikten sonra İslam dininin temel öğretileri, sosyal hayatla ilgili pratik ve uygulamaları Türk kültürüne geçmiş oldu. Buna müteakip İslam medeniyetinin   mistik yönü olan tasavvuf akımları da Türkistan coğrafyasından başlayarak tüm Türk coğrafyalarına yayıldı. Türk toplumunda siyasi, sosyal ve teolojik açıdan derin izler bıraktı. (12.YY) Ahmet Yesevi gibi mutasavvıflar yetişmeye başladı. Anadolu fethinin öncesi ve sonrasında bu mutasavvıflar İslam’ın yayılmasına büyük katkı sağlamışlardır.

             Mevlevîlik, Yesevilik, Bektaşilik, Halvetîlik, Nakşîbendîlik ve Bayramîlik gibi Türk tasavvuf geleneğinin ortaya çıkardığı akımların yanında; Arap kültüründeki çeşitli tasavvuf akımları olan Kadirîlik ve Rifâilik de hem Anadolu’yu hem Balkanlar’ı etkilemiştir.  Gönüllü Türk Dervişleri Osmanlı İmparatorluğu’ndan çok önceleri Bosna-Hersek coğrafyasına gelmiş ve kurumsallaşma yoluna gitmişlerdi. Böylece Balkanlar’da ve özellikle Bosna’da İslamlaşmanın zeminini hazırladılar. Bu bölgede çok sayıda tekke ve zaviyeler kurdular bugüne kadar da hizmetlerine devam ettiler.

  Whatsapp Image 2024 03 26 At 04.31.44 (1)

     Osmanlı ilk olarak Balkan coğrafyasına 1354 yılında Orhan Bey'in büyük oğlu Süleyman Bey komutasında Gelibolu'dan giriş yaptı. Daha Osmanlı Balkanlar’a girmeden önce Alperenler kuzeyden göç ederek buralarda tekkelerini kurmuş ve İslam’ı yaymaya başlamışlardı.

              Fatih Sultan Mehmet, Bosna’yı 1463 yılında fetih etti. Fetihten bir yıl önce Mevlevî dervişler bugünkü başkent Saraybosna bölgesinde faaliyetlerini göstermeye başlamıştı. Fatih Sultan Mehmet’in   Bosna’yı fethi sırasında yanında kırk tane tasavvuf önderi getirdiği söylenir. Bunlardan bazıları “Ayni Dede”, “Şemsi Dede”, “Derviş-i Horasani” ‘dir. Tabi bu tasavvuf ehli şahsiyetler tekkelerde miskin miskin oturan din önderleri değildir, aynı zamanda fetih sırasında savaşan askerlerdir. Bazıları savaşırken şehit olmuştur. Hayatta kalanlar da bu topraklarda hizmetlerine aktif bir şekilde devam etmişler.

Whatsapp Image 2024 03 26 At 04.29.15

            Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda kalıcı olabilmesi için sadece siyasî ve askerî kuvvetler yeterli değildi toplumu şekillendirecek ilim irfan sahibi önderlere de ihtiyacı vardı. Nitekim 550 yıl bu topraklarda bu sayede kalıcı oldu. Bu nedenle fethedilen topraklara planlı bir şekilde tekkeler kuruldu , başlarına mutasavvıf ehli önderler tayin edildi. Böylece toplumun intizamı sağlandı.

       Kuzey Makedonya’nın önemli şehri Ohri’de Pir Muhammet Mehmet Hayati Halveti Dergâhı ve Türbesi (1720), Kosova Pirizren’de Saraçhane Halveti Tekkesi, Saray Bosna’da Blagay Sarı Saltuk Tekkesini gezerken adeta 550 yıl öncesine gittim. Hala dimdik ayakta ve işlevini sürdüren bu tekkeler şanslıydı, balkanların birçok yerindeki tekkeler günümüze kadar maalesef gelememiş. Yok edilmiş. Balkanlar’da diğer Osmanlı eserlerinde olduğu gibi bu tekkelerin de tüm bakımını TİKA (Türk İş birliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) yapmakta.

     Bosna Hersek gezimin beni en heyecanlandıran kısmı Blagay’da başladı. Neretva Nehri’nin önemli bir kolu olan Buna Nehri’nin doğduğu küçük bir köy Blagay. Mostar’a 15 km uzaklıkta. Turist akımına uğrayan bu köyün en önemli gezi ayağı Sarı Saltuk Tekke ve Türbesi. İşte bendeki heyecan Buna’nın doğduğu dağın eteğindeki yeşil tepede sakince yükselen, tasavvufi geleneğe uygun motiflerle yapılmış bu Osmanlı Tekkesini gördüğümde başladı. Sırtını nehrin doğduğu o koca dağa yaslamış haldeki tekke adeta yüz yıllara meyden okur gibi dimdik ayaktaydı. Tekkeye çıkan yolun sağında kalan ırmağın çağlayan sesi size eşlik ederken yorgunluğunuz kendini birden mistik bir huzura bırakıyor. Tam tekkeye çıktığınızda dağın dibindeki mağaradan Buna Nehri’nin çağlayarak   dünyaya doğuşuna şahit olursunuz. Kulaklarınızı suyun haşin sesi dolduruyor. Yanınızdakini bir müddet sonra duyamaz oluyorsunuz. Tam kapıya geldiğinizde, kapının üzerinde Türkçe ve Boşnakça yazılmış   şu ayet sizi karşılıyor.  “Biz canlı her şeyi sudan yarattık.” Enbiya;30.  Ayaklarınızın altında çağlayarak akan Buna’yı izlerken bu ayeti tefekkür etmek ruh dünyanızda kapılar açıyor.

   Whatsapp Image 2024 03 26 At 04.31.44

             Alperenler Tekkesi olarak da bilinen "Blagay Tekkesi", 600 yıl önce Anadolu Selçukluları döneminde buraya gelen dervişler tarafından kurulmuş. Tekkede Sarı Saltuk'a ait olduğu söylenen bir de mezar bulunuyor. Osmanlı buralara daha gelmeden önce bütün bunlar olup bitmiş, insanın tüyleri diken diken oluyor tekkeyi seyrederken. Buna Nehri çağlayarak akarken turistler suyun üzerinde kurulan köprülerden geçip etrafın güzelliğini gözlerine bayram diye sunuyor. Karşı tarafta nehrin kenarındaki yüksek çardaklarda bulunan küçük kafelerde insanlar oturup yeme içme ihtiyacını gideriyor. Köprünün kollarına konmuş saksılardan envai çeşit çiçek ve renk cümbüşü insanı büyülemeye yetiyor.

       Sarı Saltuk’un, Hacı Bektaş’ı Veli hazretlerinin talebesi olduğu ve Rumeli’ye görevli olarak gönderildiği biliniyor. Mezarı, makamı on iki yerde olup asıl mezarı ise Babaeski’dedir. Hayatını ağırlıklı olarak menkıbelerden ve Cem Sultan’ın yazdırdığı Saltuk Name’den öğreniyoruz.

           Üç katlı ahşap tekkenin bir katında dervişler yaşarken diğer bölümünde hazire(mezarlık) bulunmakta. Bu bize dünya ve ahiret hayatının tekke ve türbe kadar yakın olduğunu anımsatıyor.

             İnsan hisseden, dünyayı hisleriyle duyumsayan, düşünen, algı sahasına giren her şeyi anlamlandıran ve varoluş sebebiyle birlikte evrenin hakikatini arayan ve sorgulayan bir varlık. Bunun neticesinde madde aleminden mistik bir alem olan duyu ötesine de ilgi duymakta. Tasavvuf ihtiyacı ya da geleneği işte insanın  bu mana arayışından çıkmıştır diye düşünüyorum. Her coğrafyada Türk toplum hayatına, edebiyatına, şiirine, folkloruna her yönüyle de etki etmiştir. Türk dervişleri buralarda tarih yazarken toplumdaki anlaşmazlıkları, ayrılıkları ve çatışmaları da bertaraf etme görevini üstlenmişler.

Whatsapp Image 2024 03 26 At 04.31.45

          Fatih Sultan Mehmet Han Bosna’yı aldığında Ortodoks ve Katolikler arasında çatışma ve iç karışıklıklar yaşanmaktaymış. Bu karışıklıkların önüne geçmek için dünyada ilk sayılan bir nevi insan hakları beyannamesini yayınlar ve herkes dininde ve görüşünde serbesttir der.

          Sarı Saltuk ve bu bölgedeki diğer tüm mutasavvıfların ortak anlayışının temeli insan sevgisidir. Din, dil, renk , ırk gözetmeksizin , eline, diline, beline sahip ol ilkesiyle gelmek isteyenleri çatılarında birleştirerek toplumsal  huzura önemli bir katkı sunmuşlardır.

        Nar ağaçlarının arasından geçip patika yoldan Buna Nehri’nin doğduğu mağaranın önüne vardığımda karşı tepede heybetli yapısıyla Blagay Tekkesi ben burada sonsuza dek var olacağım der gibi duruyor.

Whatsapp Image 2024 03 26 At 04.31.44 (2)

       Blagay ‘da mistik duygularımıza derinlik katarak Mostar’a doğru yola çıkıyoruz. Blagay Türbesi’nin olduğu mekândan ayrılırken uzun bir yol üzerinde satıcılar size oraya özgü motiflerin olduğu hediyelikleri bonkörce sunarlar. Bir anı almak size kalmış.

       Balkanlar görülmeden Osmanlı anlaşılmaz diye düşünerek Blagay’dan ayrılıyorum.

Hoşça kalın dostça kalın.