Şu bir ay içinde birkaç güreş festivaline katıldım. Ata sporumuz, futbol kadar güreşi de sever, fırsat buldukça seyrederim. Dereköy, Bertiz Boyalı, ardından Adana-Kozan ve Gaziantep Oğuzeli ilçelerinde yapılan güreşleri seyrettim. Cazgırların güreşlere, pehlivanlara dair şiirlerini, manilerini severim oldu bitti.

Geçmişte, TERCÜMAN Gazetesinin pehlivan hikayelerini tefrika halinde her gün sabırla okurdum. Yazar Murat Sertoğlu mekanı cennet olsun, sürükleyici, akıcı bir üslup ile pehlivanların yaşam öyküsünü, biraz da abartılı bir dil ve büyük hayal gücü ile sererdi gözümüzün önüne.

Cazgırların yükü ağır, sorumlulukları büyük. Bir kere, güreş sporunu iyi bileceksin, güreşçileri, teknikleri, seyirci ruhunu iyi tahlil edip, bu yeteneğini şiirlerle, manilerle süsleyecek, güreş alanını dolduran güreseverlere keyifli dakikalar yaşatacaksın.

Kaldı ki hayatında güreş yapmayan birinin cazgırlık yapması asla düşünülemez!

*

Kozan’daki güreşlere gittiğimde, cazgır yine o anlam dolu şiirlerden sonra manidar sözlerden birini söyledi. Şuydu; ‘ata yokuşta verilen arpanın faydası olmaz!’

Uzun uzun düşündüm. Ne demek istiyordu. Tamam, atla arpayı dövüştürme mantığını anlarım da, yokuşta niye arpa verilmezdi?

Öğrendim de…

İş bilmez adama sorumluluk vermeyeceksin!

Kendini idare etmekten aciz insanları yönetici diye başına taç etmeyeceksin!

Halkta karşılığı olmayanları itibarlı, saygın, hatırı sayılır sıfatı ile anmayacaksın!

Zorlukları aşabileceğini beklemediğin kimselere etiket yüklemeyeceksin!

Yeteneksiz, çapsız, takım ve ekip ruhundan bihaber, özgül ağırlığı olmayan, karekökü sıfır, üstelik de egosu yüksek, en küçük kelime karşısında çemkirmeyi siyaset-yönetici-başkan zannedenler karşısında el pençe divan durmayacaksın!

Daha sayayım mı?

*

Hayatında at yarışları oynayan biri değilim. Ama bu yarışın hastaları var. Altı’lı tutturursan, iyi para veriyorlar. Yahu geçmişte altı’lı masa vardı, tutmadı, hangi beygirin, hangi atın üstüne oynayacaksın. Maraş’ta eski beygir de kalmadı. Yaşı 60’ın üzerinde olanlar bilir, şimdiki Diş Hastanesinin olduğu alan ilkel ve ilk havaalanımızdı. Önceleri bu alanda at ve eşek yarışları yapılırdı.

Şimdi iki ayaklı eşekler çıktı çıkalı, eşekleri de yarıştırmıyorlar artık! O yüzden dört ayaklı eşekler kıymete bindi.

*

Bir kere, topal ata, yarışı kaybedeceği kesin olan ata kimse oynamaz, bahis yatırmaz. Bir nevi kumara dönüştü zaten. Bu işin hastası var, evini barkını ihmal edenler, sermayeyi tüketenler, iflas edenler var. Gazetelerde okuyorsunuz devamını.

*

At yarışı sporuna hayranlık duyanlar, bu işten kazanç elde edenler, en büyük yatırım olarak gördükleri, en iyi ırk olarak gördükleri Arap ve İngiliz atlarını tercih ederler.

Çok pahalıdır bu atlar! Ama sahibine de iyi para kazandırır. Bahis oynayanlara ucundan kıyısından koklattırılır ama sahipleri zengin olur, seyisi de iyi para kazanır.

Gelinen noktada, öğrencilerimizi yarış atına çevirdiler, koşuda arpa verip ‘hadi koş oğlum, hadi kızım!’ diyerek başarı hikâyesi bekliyoruz.

Bekle sen! Daha çok beklersin ya, neyse…