Korona adında lanet olası bir mikrop, son bir senedir dünya ile birlikte ülkemizdeki insanlara da zorluklar yaşattı, yaşatmaya devam ediyor.

Sadece benim gibi emeklilerin, memurların, bir işverene bağlı olarak çalışanların değil, kendinin patronu olan büyük-küçük işyeri sahipleri ile esnaf zümresinin de gelirleri düşünce, insanoğlu şu sıralar sağlık sorunları ile uğraşırken, bir yandan da geçim derdiyle cebelleşiyor.

Küçük esnaf kadar hastanelerde veya serbest çalışan doktor, dişçiler çok  günlerini boş geçirdi, geçiriyorlar.

Esnaf siftah yapmadan kepenk kapatırken, benim, işyerimin de bulunduğu 120 metre uzunluğundaki sokakta (Üniversite, diğer adıyla öğretmenler cad. okuma-yazması olanlar gelip sayabilirler) 8-9 dükkân kapanır, kiralık veya satılığa çıkarken, kalkıp da pembe tablo çizmenin manası yok.

İnandırıcılığı da…

*

Hükümet ne yapsın, iktidarın elinden ne gelsin! Olabildiğince, imkanları ve güçleri oranında esnafa katkı sağlarken, tarımla uğraşanlar, hayvancılıkla yaşamını sürdürenler, çiftçiler perperişan.

Devlet tabi ki dar gelirli vatandaşının, mağdurların, emeklilerin, esnafın yanında olacak. Neticede her şey paraya dayanıyor.

Mimarlar proje yapamadan oturdu, gayrimenkulünü kiraya vermiş mal sahiplerinin kira gelirleri hem nominal (sayı-miktar olarak) hem de reel olarak düştü.

Otel, lokanta, düğün salonları, kafeler, kahvehaneler, çay ocakları, pastaneler, hadi ayıp olmasın ekleyelim meyhaneler, müzik salonları (türkü evleri) işletenler cepten yediler.

Olan yedi, olmayan kara kara düşündü.  

Cepte de bir şey kalmayınca borç aldı, eşden dosttan. Evde ne varsa yükte hafif pahada ağır (bilezik, kolye, küpe, alyans vs.) onlar da gidince, suyunu çekince, eşine ve çocuklarına söyleyecek sözü ve yüzü de kalmayınca, bankalara çevirdi yönünü. Birinden aldı, ötekinin borcunu kapattı. Yani borcu borçla ödedi. Birçok arkadaşına, dostuna yalancı çıktı, ‘borcunu ödemeyen sahtekar’ pozisyonuna düştü.

*

Birkaç gün önce devlet ve özel hastanelerdeki hizmet-ücret kıyasını yapıp, devlet hastanelerindeki teşhis@tedavi yetersizliği bahane edilerek mantar gibi çoğalan özel hastaneleri gündeme getirince, özel hastanelerin vatandaşı neredeyse soyup soğana çevirdiğini ima ettiğimizi düşünenler, (yine de düşünün derim) eyvallahsız yazıyorum onlar da zor durumdular. 

Diyeceksiniz ki, ne zoru, ne kısıtlaması, ne imkânsızlığı, baksanıza yeni yeni hastaneler açılıyor, adına da Akademi diyorlar…

Trafik ve ulaşım sorun olunca, adını ne koyarsanız koyun, özel hastaneler de mali açıdan sıkıntılı bir yıl geçirdiler. Şu pandemili günlerde, acil vakalar dışında özel hastanelere olan müracaatların sayısında düşüklükler yaşandığı  söyleniyor.

Öyle ki, batma noktasına gelen ve borcunu çeviremeyen özel hastanelerden bazılarının kapandığı, satışa çıkarıldığı (bereket versin bizde yok) gazete ilanları ile kamuoyuna duyurulurken, sağlık camiası da SOS veriyor. 

*

İşin bir de başka boyutu var, piyasayı canlandıran, diğer alt sektörleri de harekete geçiren, ekonomiyi canlı tutan inşaat sektörü içinde çanlar çalıyor. Kaçan, batan müteahhitlerin sayısını unuttuk. Bitmiş inşaatlar ya maliyetin altına satıldı ya da elde kaldı. Ancak ben bunu diyorum da, daire fiyatlarına bakıyorum, uçmuşlar, uçmuşlar. Artık bu saatten sonra, artan banka faizlerini de dikkate alırsak, bir memurun-işçinin daire alması neredeyse imkansız hale gelmiş.

*

Allah devlete ve millete zeval vermesin de, iyi günlerde değiliz. Buna bir de erken seçim havası, kokusu eklenince, varın siz vatandaşın hal-i pür mealini seyreyleyin.

Haa, tuzu kuru olanlara zaten sözümüz yok!