Bilimin ilerlemesiyle birlikte, aşkın insan beyninde ve vücudunda yaptığı değişimleri görmek için bilim adamları araştırmaya başladı. Aslında insanlık tarihi boyunca aşka  çok kafa yoruldu. Bu duygunun insanda yaptığı ani ve alışılmadık değişimin sebebi felsefeciler, tıpçılar, sosyologlar, psikologlar tarafından en ilkel çağdan bu yana merak edilmiş ve üzerinde mesai yapılmıştı. Biz gelelim bilimin çağ atladığı bugüne.

         Psikologların geldiği son kanı;   aşk  kendini iyi hissetme durumudur, aslında hastalıklı bir mutluluk halidir. Psikiyatrik bir hastalık gibi, içinde obsesyon, aşırı hareketlilik, iştah ve uyku azalması , tekrarlayıcı ve anlamsız hareketleri ortaya çıkarıyor. Aşk  insan beyninde yargılama yapan bölümleri etkisiz hale getirdiği tespit edilmiş. Seratonin hormonu aşırı seviyeye geldiği için hatta beyin dopamin hormonu içinde yüzdüğünden , saplantılı kişilerinki ile aynı seviyede davranışlar ortaya çıkıyor.

                       Londra Üniversitesi Nörobiyoloji profesörlerinden Semir Zeki, fonksiyonel MRI kullarak aşkın beyinde yaptığı değişikliği araştırır. 17 kişiye önce sevdiği kişinin, ardından da arkadaşlarının fotoğraflarını göstererek , serebral kan akışları izlenir. Araştırmada insana müthiş mutluluk ve haz veren aşkın, kişilerdeki "muhakeme yeteneğini yitirdiği" ve "saplantılı kişilik bozukluğuna" neden olduğu ortaya çıkar.

                İnsan beynindeki kimyasallardan serotonin seviyesi aşık olanlar da, saplantılı (obsesif kompülsif bozukluğu) kişilerinkiyle aynı seviyede bulunmuş.  Dolayısıyla aşk bazen insanları  takıntılı hale getiriyor ve tehlikeli ilişkilere sevk ediyor.

              Beyinde inanç, güven ,  haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonlarını etkinleştirdiğinden dolayı aşık olanlarda oksitosin ve vazopressin maddeleri fazla salgılanıyor , bu da karşıdaki kişiye olan bağlılığı artırıyor. Tek eşli kadın ya da erkeklerde daha çok oksitoksin salgılanıyor, tek eşliliğin ne kadar önemli olduğuna kanıt da sanırım bu araştırma güzel olmuş diyebiliriz. Diğer türlü insan hem psikolojik hem toplumsal olarak sınırların dışına çıkmış oluyor. Benden demesi .

          Aşıkken hızla artan hormonlar depomin ve noropinefrin. Depomin motivasyon artışına, mutluluk, heyecan, uykusuzluk, kalp çarpıntısı ve nefes darlığına neden oluyor.Tabii bu hayatı olumsuz yönde etkiliyor. Norepinefrin de heyecan ve enerji düzeyini artırırken, uyku ve iştahı kaçırıyor.Zayıflamak isteyenlere iyi gelebilir,tahmin ettiğiniz gibi yine ironi yaptım.Ama araştırma kısmı ve varılan sonuç doğru.

Güzel olan şu ki  aşkın beyindeki motivasyon ve hedefe yönelik konsantrasyonu artırdığı söyleniyor.Aşk bazen bağımlılardaki gibi bir durum da yaratıyor. Serotonin hormununun kan düzeyi, normal insanlara göre yüzde 40 daha düştüğünden depresyona çok yatkın oldukları görülmüş.

              Pisa Üniversitesi psikologlarından Donetella Marazziti’nin araştırmasına göre ; aşk acısı yaşayanlarla , ellerini günde 100 kez yıkayan obsessif kompulsif bozukluk hastalarının (OKB, takıntı, vesvese) MRI görüntülerinin benzer olduğunu görülmüş. Yani nevrozla aşık olma hali arasında ortak bir durum var.

            Dopaminin aşırı salgılanmasının olumsuz etkilerine gelince; madde bağımlılığı, kumar bağımlılığı gibi birçok bağımlılığa sebep olan  ve beynin haz duymasıyla salgılandığı için aşkta da benzer bir etki yaratarak kopmayı zorlaştırıyormuş. Haliyle  aşık olunan kişiden uzaklaşıldığında stres hormonu kortizol artıyor ve mutluluk hormonu serotonin ise düşüyor. Bu da aşkı yaratan ve sevgiliden uzak kalmayı engelleyen bir diğer kimyasal süreç.

           Stres ve mutsuzluktan doğan  kortizol hormonu bir süre yüksek enerjili hissetmemize neden olduğundan uyku kaçırıyor ve tatlı krizlerine yol açıyor.

   Bütün bu nörolojik, psikolojik olumsuzluklardan sonra aşık olmadan önce  iyi düşünmek gerek diyemiyorum aşkın planı olmuyor maalesef. Aniden gelip sanayi elektriği gibi 380 volt çarpıyor insanı. Sonucunu kestirmeyi şöyle bırakın,  beynin mantık kısmını da  devre dışı bırakıyor. Beynin  Amigdala kısmı işe yaramıyor.

           Aşk elbette hayatın tadı ama mantığı da kontrolden çıkarmamalı. Ve mutlaka aşkı edebiyle, adabıyla, saygı ve sevgiyle yaşamalı. Rezilliğe mahal vermeden .Aşka karşı olmadım aksine hep saygı duydum .Hayatımda da sadece bir defa aşık oldum, en güzel  şekilde yaşadım, üç yavru eseri oldu, saygıyla andım. Aşkın beni bir meleğe dönüştürdüğüne şahit oldum daha ne olsun.

        Neyse karar sizin, aşık olun ama mantığı elden bırakmayın , hoşça kalın dostça kalın.