Ölüm bedenen olmuyor çoğu zaman , bazen bedeniniz biyolojik olarak devam etse de ruhunuz çoktan ölmüş oluyor. 6.02.2023 tarihi on bir ildeki insanlar için ölümdü, sağ kalanlar canlarından bir parçayı toprağa gömdü. Hayat devam ediyor diye bir yalan vardı ki bu yalana sarılıp yollarına devam etmek zorundaydılar. Tam bir yıl geçti.

          Ölümün acısını görmemiş, canından bir parçayı toprağa vermemiş bir insan, bu dünyada acıyı tam manasıyla tatmamış , zorlu imtihandan da geçmemiştir diye düşünüyorum. Ölümün en acısı saat 4;17’de on bir ilde aynı anda gerçekleşti. Tarih bile donup kaldı , böyle bir ölüm, ölümler yaşanmamıştı. Hala sayısı konusunda kafalar karışık olsa da bizim de kalbimizde aynı şaşkınlık devam ediyor. Kısaca sayı çok fazlaydı.Sadece binalar yıkılmadı ; yuvalar, hayatlar , ömürler verilip kurulmuş iş yerleri de yıkılıp toz duman oldu. İnsanlar bu enkazların  altında saatlerce sesimi duyan var mı diye inledi. Kurtulma imkânı olanlar, canlı kalanların yardımıyla kurtarıldı. Bu afeti ben de  çocuklarımla beraber  Kahramanmaraş’ta evimde yaşadım. Çok zordu, öyle ki kelimelerle anlatırken aciz düşüyorum. Hiçbir ifade o anı ve ondan sonraki günleri anlatmaya yeterli olamaz. İlk günden başlayarak tarih tarih bazen saat saat , isim isim depremi ve sonrasını yazdım. Bir gün kitap olarak yayımlarım okursunuz, siz okumasanız da torunlarımız okur. Zamanı gelince inşallah.

           Gün ağarana , akşam olana dek  arabanın içinde yoldan geçecek bir yardım ekibini, camilerden gelecek bir anonsu bekledik. Çocuklarımı teselli ederken; “ sakin olun ve bekleyin, mutlaka bizi bulacaklar. Mutlaka toplanma yerini anons edecekler. Biz deprem bölgesiyiz ,böyle bir afet bekleniyordu hazırlık yapılmıştır ” diye sonradan kendimin de inanmayacağı cümleler sarf ettim durdum. Dokuz saat boyunca gezmediğimiz benzinlik kalmadı, birkaç litre benzin bulur da arabada ısınmak için kullanırız diye. Maalesef  24 saat boyunca ne benzin ne su ne de bir yudum ekmek bulamadık . İlk yardım bize ulaştığında, Şekerdere Caddesi üzerinde bir yakınımın enkazında bekliyordum. Aslında bir çok enkazda yakınım vardı ve o an oradaydım. Sırasıyla enkaz enkaz gezmek ne demek bilir misiniz, bence bilmeyin daha iyi. Muhtemelen gece  yarısı saat  üç sularıydı. Bir araba caddenin kenarında durup  ; “gelin acıkmışsınızdır” diye bir ses duyuluncaya kadar başımdan kar yağar vaziyette ateşin başında ısınmaktaydım. Göz yaşlarımı tutamadım. Karı koca arabanın bagajını açıp sanviç yapmaya başladılar. O sandviçleri alıp arabada uyuyan çocuklarıma  götürürken , yanaklarımdan akan yaşlar kar tanelerine karışıyordu. Çok şükür bizi birileri bulmuştu ve aslında dünya yok oldu diye düşünürken yaşayan, hatta Ankara’dan yollara düşüp gelen bu iki insan bana umut olmuştu.

           Ne ölü bedenler gördük, kafası ayrı, kolu bacağı bir tarafta. İnsanın  görmeye dayanamayacağı   ,hayalinde bile  tasavvur edemeyeceği kadar acıyı bir anda yaşadık. Bunları anlatmak niyetinde değilim. Bugün bir yıl geçti ve şu kanıyla kalbim yanıyor; derdi, sıkıntıyı çeken bu zavallı halk oldu. Sonra bu afetin nemasını yemek için bir takım insanlar çıktı ortaya. Hala da ortadalar.

         Bu konuda hiçbir isim vermek, yargıda bulunmak istemiyorum ama şunu net söyleyebilirim ki; yer yüzü adaletinin aciz kaldığı noktada,  gök yüzü adaleti tecelli eder.  Allah’ın adaleti en muazzam düzende kendiliğinden var olur, kün feyekun.. Dilerim ki bizler de ölmeden önce bu adaletin tecellisine şahit oluruz.

        Bugün,  bir yıl sonra biz hala deprem nerede oldu, hangi il merkezdi diye kafamızın karıştırıldığı söylem ve eylemlere üzülüyoruz, zaman zaman ironi de yapıyoruz. Adı bile geçmeyen , yıkıma bizim kadar uğramamış olan iller nemayı kaptı bile. Asıl  depremin merkezinde neler oldu, oluyor biliyoruz, olacakları da tahmin edecek zekada bu halk.

                  İnsan bu şehirde yorum yapmakta  bile bazen çekimser kalıyor , öyle sorgulamadan yargılanıyorsunuz ki şaşıp bir köşede durmaktan başka çare bulamıyorsunuz. Ama bu ne kadar sürer derseniz , hiçbir şey sonsuza kadar sürmez , sadece zamanını bekler. İşte o zaman geldiğinde adalete bir el de bu depremzedeler atacak.

                  Bugün, bir yıl sonra halk olarak büyük bir anma  programı bekledik ama sanırım uygun görülmemiş. Depremin merkez üssü olunca böyle beklentiler de oluyor maalesef.

                Yanlış duyduysam düzeltiniz, Gaziantep ve Hatay’a üçer tane hastane yapılmış. En az altı aydır kulağımda bir uğultu var, randevu alamadığım için sorunu sakız çiğneyerek çözdüm. Hayatta en nefret ettiğim şeyi de yaptım, şişirip patlattım. Aslında hiç fena değilmiş. Ben bunu yaptıktan sonra biraz gamsızlaştım gibi sanki. Amam tavsiye etmem, ev dışında yapmayınız, sonra millet ne der.

                Bak şimdi birden aklıma geldi. Maraş’ta on yıldır hava alanı vardı değil mi? Yani aslında var da genelde uçaklar inerken  bizim hava alanını sanki beğenmiyor da Antep’e iniyor .Bu hafta Maraş uçağından iki kere yolcu almaya hava alanına gittim. Bir saat sonra haber geldi ,Antep Hava Alanı’na indik, gel bizi buradan al diye. Neyse hiç işim de yoktu, bir saat sonraki toplantımı da iptal ederdim nolacak sanki. Antep’e gidip bir kahve içeyim, hava alayım diye düştüm yollara. Biri gece saat iki civarıydı. Neyse baktım Kilis il sınırındayım , çünkü hava alanını oraya yapmışlar,  tabii bunu söylememe gerek yok, siz de çok kere bu deneyimi yaşadınız. Az daha gitsem Halep’te olacaktım, aslında fena fikir de değil, sabah ya da gece kahvemi Halep’te de içebilirdim. İlkinde  sabah gitmiştim, o zaman da hava mis gibi günlük güneşlik, 27 Ocak olmasına rağmen tam bir bahar havası. Kötü mü canım, bir Antep havası aldık döndük işte. Neyse bu arada azıcık sizinle sohbet ettik bu vasıtayla.

      Geçenlerde, başka bir ilden dostum soruyor ; “ya hu sizin Maraş halkının üzerinde bir ölü toprağı var sanki. Çok suskunsunuz , derdinizi bile dile getirmekten acizsiniz”,dedi. Cevabımı merak edenlere buradan yazayım. Maraş halkı,  seksenlerdeki Maraş olaylarında  sağcısıyla solcusuyla, çoğunlukla suçsuz yere yargılandı, asıldı. Dahası bu işi provakatörlerin yaptığı da ön plana çıkarılmadan yıllarca bizi cani olarak gördü  dünya. Eee ne yapsın Maraş , sustu, kabuğuna çekildi. Çıt dese sanki yargılanacak, sorgulanacak, en iyisi köşemde kaderimi yaşayayım dedi. Şimdi afetten sonra da bu durumda. Bir şey dese; aman çocuğumun , benim başıma bir iş mi gelir, işinden mi olur, ben mi işimden olurum kaygısıyla  boynuna bağlanmış kader urganını çözemiyor işte.

              6 Şubat sabahı saat 8;00 da  başkanı olduğum Kadın Yazarlar Topluluğu olarak Kapı Çam Şehitliği’nde bir anma duası yapacak, ardından basın açıklaması ve helva dağıtımı gerçekleştireceğiz  müsait olanları bekleriz.

                      Hoşça kalın dostça kalın.