Dört aydır hayatımızda olan bir virüsün bizi nasıl eğittiğini, dizginlediğini öğrendik. Yalnız bizi değil, gözle görülemeyecek kadar küçük, bilimin bile tanımlayamadığı bu varlık dünyayı da dizginledi.

                Bir düzen içinde su gibi akan, bazen kendimizin bile yetişemediği hayatımıza birden set olup, durduruverdi. Yalnız biz mi, ekonomi, eğitim, eğlence, yaşam durdu nihayet. Bir sabah kalktığımızda her şey bitmiş hissi ile haberleri takip etmeye başladık, belirsizliğin içinde büyük bir çaresizliğe kapıldık. İnsanı en çok korkutan belirsizliktir. Öyle bir belirsizlik ki yaşam ile ölüm arasında kalmamıza ramak kaldı hissiyle ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Dört ay, koca dört ay geçmesine rağmen bu belirsizlik bitmedi, üstüne üstlük bu belirsizlikle yaşama planları yapıldı, bozuldu, oldu olmadı tartışmaları ile kafamız daha da karıştı.

              TV başlarında akşam açıklama yapacak olan sağlık bakanını bekler olduk. Ağzından her çıkan kelimeyi değişik değişik yorumlayan bilim insanları, haberciler, TV programları, sosyal medya içinde bulunduğumuz belirsizliği ateşledikçe ateşledi. Haberciye haber, bilim insanına reklam lazımdı. Onların da suçu yoktu aslında, konuşarak, beyin fırtınası yaparak halka bu garip yaratığı tanıtmaya, kendimizi nasıl korumalıyız öğütleri vermeye çalışıyorlardı. Olmadı, bir türlü bu garip yaratık tam olarak tanınamadı, bazısı fark etmeden geçirdi hastalığı, bazısı bir iki gün içinde öldü. Endişe kulaktan kulağa büyüyerek yayıldı. Bana bir şey olmaz diyen saftirikler kurallara uymayarak etrafa salgını yaymada pek becerikli oldular. Bir kişi belki binlerce kişinin hasta olmasına, yüzlercesinin ölmesine bu saftirik ve kural tanımaz şövalyeler sebep oldu.

            Doğru ya, nasılsa bizim ülkede herkes her şeyi birazcık da olsa bilirdi. Doktor kadar tıpçı, öğretmen kadar eğitmen, mühendis kadar teknik bilgiye sahipti insanımız. Bu konuda da kulaktan duydukları ile öğrenip ahkam kesebilirlerdi. Kestiler de aman maske de neymiş  kolumuza takalım, polis görünce yüzümüze takarız havasıyla servi revan ettiler kalabalıklarda. Korona bize ne öğretti, yıllar sonra bunu ancak konuşabiliriz diye düşünüyorum ama şunu anladık ki biz yine de sağlıkta iyiyiz.

      Allah’tan temiz milletiz, börtü böcek de yemiyoruz. En azından su ile barışığız. En önemlisi de yaşlımıza saygılı, korumacı, fakirimize cömertiz. Böyle zamanlarda kenetlenmeyi bilir, vicdanımızı harekete geçiririz.

             En azından İtalya gibi gelişmişim havaları ile caka kesen bir ülkede yaşlılar hastaneye bile alınmadan ölüme terk edilmişken, bizde iyileşip evlerine gönderildi. Maske gibi basit bir bez parçasında aciz kalan İngiltere’ye maske armağan ederek havamızı da bastık. Oh dedik, işte komşu komşunun külüne muhtaçtır, dünya yüzünde hepimiz komşuyuz ve hepimiz birbirimize muhtacız mesajını da vermiş olduk.

           Dalgalar çekilince karıncalar balıkları yer, dalgalar yükselince balıklar karıncaları. Hayatta her şey sürpriz, ilahi kadere dahildir.

            Şimdilik bunları söylemekle yetiniyorum, devam eden yazılarımda daha bu konuyu çok konuşacağız sanıyorum. Sağlıcakla , temiz ve vicdanlı kalın dostlar.