Gazetedeki haber üst başlığı aynen de böyleydi. “Otomobilli Dilenci” Haber içeriği ise aynen şöyle ; “Kars Sarıkamış’a haftada bir gün gelen Suriye uyruklu 8 kişilik aile, araçlarını uygun bir yere çekiyorlar, bilahare 8 ayrı yere dağılıp akşama kadar dileniyorlar, akşam tekrardan araçları ile evlerine dönüyorlar. Hatta haftanın her gününü ayrı ilçelerde geçiriyorlar. “

Acaba bizim ilimizde durumlar nasıl?

İlimizde faaliyette bulunan, ciroları yüksek olup, birkaç şubesi olan alış veriş merkezi olarak faaliyette bulunan Akmansoy, Özçam, Kentpark, Ayranpınar vb. yerlerin her iki tarafında iki ayrı kadın, el altında dolaşan birkaç çocuk, karşılıyor sizi. “Allah Rızası için” “Nolur bir sadaka” “Bir ekmek parası”

Sonra eline ayağına dolanan gözlerinin içine bakıp “abi bir lira, abi ekmek parası” diyen küçücük çocuklar. AVM ile sınırlı kalsa iyi, Akdo, Kervan, Tatlıpark pastanelerinin giriş ve çıkışları çepeçevre sarılmış durumda.

Ha, birde Işıklar var. Sarı, kırmızı, yeşil ışıklar. Hani kırmızıda durduğumuz, sarıda hazır olduğumuz, yeşilde geçtiğimiz trafik ışıkları. Sektörde sanırım onların da ayrı anlamları var.

Trafiğin yoğun olduğu sabah ve akşamları, yine sıkışmaya aday ışıklı kavşaklarda, kırmızıya yakalandığınız anda bir hareket başlar. Hızlı bir şekilde tüm aralara ulaşılır, gözlerinizin içine bakarak aynı yakarış başlar. “Bir ekmek parası”

Küçücük çocuklar, gencecik kızlar. Yaşlı genç çeşit çeşit kadınlar.

Versek mi? Hani bak bir ekmek parası istiyor. Nolacak bir ekmek parasından. Hatta ne ekmek parası. Baksana şu küçücük çocuğun gözlerindeki ışığa. Kardeşleri de vardır şimdi. Ailesi. Verelim bir yirmilik ne olacak!

Vermesek mi? Bu kadar dilencinin sistemli bir şekilde, bu kadar alışveriş merkezi, eğlence merkezini çepeçevre sarması tesadüf olabilir mi? Kadınlar, çocuklar, kimse kimsenin alanına girmiyor. Zaten devlet tüm Suriyelilere gerekli yardımı yapıyor.

Trafik ışıklarının bulunduğu yoğun trafik akışının bulunduğu yerlerdeki dilencilerin saatleri, ve yerleri belirlemelerindeki ustalık… tesadüf mü.?

Verirken “acaba enayi yerine mi konuldum, aldatıldım mı?”

Vermiyorken “Gerçekten ihtiyacı var mıydı acaba, karnı aç mıydı. Yiyecek ekmekleri yok muydu!” Derin bir suçluluk…

Mekan olarak cami önlerini katmıyoruz bile. Durum her yönüyle içler acısı. Halkın verip vermemek arasında sıkışıp kaldığı, sürekli vicdan muhasebesine tabi tutulduğu bu gidişat sürdürülemez. Sürdürülmemeli. Yardıma ihtiyacı olanlar sistemli bir şekilde belirlenip, sistemli bir şekilde yardımlar yapılmalı. Ülke olarak da en iyisi yapılıyor. Eksikler varsa tamamlanır.

Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü konuyu ciddiye almalı, şirketleşme şeklinde büyüyen dilenciliğin bir sektör haline gelmesine izin verilmemeli.

Her gün üç beş defa yapılan vicdan muhasebesi, teraziye çıkılan insanlık tartısı hepimizi yoruyor.