Bu aralar ana haber bülteninde memur ve toplu sözleşme kelimelerini çokça işitmekteyiz. Malum memurlar ile hükümet arasında, iki yılda bir yapılan görüşmeler Ağustos ayına denk geliyor.

Bu telaffuzdan, bu haberlerden azda olsa rahatsız olan bir kesimde yok değil. Memurların karnı tok, sırtı pek. İş garantileri var. Her biri üç dört bin lira maaş alıyor, daha ne zammı!

Memur, kamu işlerinin yerine getirilmesi, iş ve işlemlerinin devlet tarafından, devlet adına faaliyet gösteren, devletin çalışanı demek. Yani her memur aslında devleti temsil ediyor. Devletin vatandaşına uzanan hizmet kolu.

Her ne kadar memur denilince akla masa başında çalışan, takım elbiseli, kravatlı, tertemiz işine gücüne giden, rahat bir yaşamı olan insan topluluğu gelse de, yapılan iş ve işlemlerin sorumluluğu ağır, hata durumunda daima adli ve idari yaptırımla karşı karşıya kalma kalma durumu var. Bunun yanında, oturduğumuz evlerin tapusu, toprakların kayıt altına alınması, doğan çocuklarımızın kayıt işlemleri, vergi toplanması, araçlarımızın tescil işlemleri, hastalandığımızda bize bakan doktorlar, hemşireler. Aldığımız sağlık hizmetleri, bizi koruyan, güvenliğimizi sağlayan, bunun için can verip, can alan asker, polis. Bunların her biri memur.

Memur ve emeklileri ile, aile fertlerini bir araya getirdiğimizde nerdeyse nüfusun üçte biri gibi bir çoğunluk ile karşı karşıya kalırız. Her iki yılda bir, Ağustos ayında gündeme gelen bu zam pazarlığı o yüzden bunca gündem oluşturur. Tüm memurların, emeklilerin ve ailelerinin kulağı bu pazarlıktadır. Acaba devletimiz yüzde kaç verecek?

Türkiye’deki ortalama memur maaşı 2800-300TL aralığındadır. Belki çok daha yüksel alanlar vardır. Ancak memurların yüzde seksen beşinin aldığı maaş bu aralıktadır. Bu rakamı gelişmiş Avrupa ülkeleri ile kıyaslamak mümkün değildir. Memur maaş ortalamaları, tarihi boyunca 1000 Dolar sınırını aşamamıştır. Açlık sınırının 1700TL gibi bir aralıkta dolaştığı ülkemizde, devletin kendi memuruna verdiği bu rakam çok değildir.

İşin bir de toplumsal boyutu var. Memura, işçiye verilen her yüzdelik dilim, toplum tarafından paylaşılmaktadır. Memur zam alınca, çocuğuna ayakkabı alır. Memur zam alınca ailece bir lokantada yemek yer. Memur zam alınca bir takım elbise daha alır. Memur zam alınca ev sahibi kiraya zam yapar, memur zam alınca arabası ile biraz daha gezer. Memur zam alınca belki kredi ile bir ev alır. Memur repo yapmaz. Memur parasını faize yatırmaz. Memur parasını yurt dışına çıkarmaz. Burada harcar. Halkına harcar. Belki her ay bir çeyrek alıp bir kenara atar.

Klasik bir iktidar söylemi vardır. Şu anki iktidar partisi değil kasıt. Bu, yıllarca ülke yönetimindeki tüm iktidar partilerinin ortak söylemidir aslında. “Memuru Enflasyona Ezdirmeyeceğiz” Allah var, uzunca bir süredir iktidarlar memuru enflasyona ezdirmiyor. Enflasyon oranında daima zammını alıyor memur. Ancak, bizim ülkemiz her yıl yüzde üç, yüzde beş, yüzde on büyüyor. Kişi başına düşen milli gelir on bin dolar sınırında. Memurun bu gelişmişlik ve refah payından hakkını istemesi… Tabi hakkı değil mi?

Evet bakış açısı, şahsi iş hüviyeti bakımından, taraflı bir tespit ve talep oldu belki. Ancak bırakalım versin. Devletimiz, hükümetimiz işçiye versin, memura versin, çalışanına, emekliye versin. Rızıkta varsa, o paradan bir kısmı gelir, memura yapılan iyileştirmeye karşı çıkanı da bulur.