Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından gerçekleştirilen YKS sınavının sonuçları önceki gün itibariyle açıklandı. Sonuçların açıklanması ve başarıya göre puan dağılımının yapılmasının ardından kimi öğrenci sevinç yaşarken kimi öğrenci ise hüzün yaşadı. Bir yıl boyunca hayalini kurduğu mesleğe ulaşabilmek adına gecesinin gündüzüne katarak, yoğun bir şekilde ders çalışan öğrencileri şimdi de tercih heyecanı sardı. Ancak bunun yanında geçmiş yıllarda yapılan yanlış tercihleri göz önünde bulundurarak, olası yanlış bir tercih yapmak istemeyen öğrenciler, derin bir araştırmanın içerisine girdi. İşte tam da bu noktada gerek bilgisi gerekse deneyimiyle devreye Özel Uğur Okulları Müdürü Yusuf Yapıcı girdi. 2018 ÖSYM tercihinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini anlatan Yapıcı, tercihlerin yanı sıra eğitim sistemi ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu.

TERCİH YAPMAK HASADIN MEYVE VERDİĞİ ANA BENZER”

Yapıcı, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bu yıl sınav sistemi değişti bununla birlikte tercih sistemi de değişti. Tercih yapmak benim için hasadın meyve verdiği ana benzer. Büyük emeklerin sonuna gelinen en önemli kısımdır tercih yapmak. Bu sene sistem biraz farklı çünkü sıralamalar ve benzeri şeyler açıklanmadı, alanlar ayrıldı. Daha önce öğrenciler istediği tüm alanlara girebiliyordu ama şimdi kendi alanları dışına çıkamıyorlar. Tercih döneminde öğrencilere tavsiyem; eskiye nazaran çok farklı bir durum yok ortada yine eski puanlara bakarak tahmin yürüteceklerdir, özellikle ilk 40 binde çok oynama olacağını düşünmüyorum, oynasa da 1000-2000 oynar. Çocuklar çok büyük hayallere kapılıp, 20 binde ise 10 bin sıralaması olan bölüm veya okul gelir mi gibi hayallere çok kapılmasınlar. Ama 40 binden sonra oynama biraz daha artacaktır yani sıralama düştükçe oynama oranı daha fazla olacaktır.

TÜRKİYE’DE Kİ İLK 20 BİN HEP AYNIDIR

Türkiye’de ki ilk 20 bin hep aynıdır. Tercihi de aynıdır, mantığı da aynıdır, öğrencinin bakış açısı da aynıdır. Puan aralığı genişledikçe o aralıktaki meslek olanağı da genişliyor, üniversite sayısı artıyor. Örneğin Tıp’ı tercih edecek öğrenci ortalama 16 bin 17 bine kadar tercih edebilecek. Mühendislikte bu kulvar genişliyor ama diş hekimliği 20 bin 25 bine kadar düşüyor. Tıp, hukuk, mühendislik, mimarlık gibi bölümlerin baraj puanları var bunlara dikkat etsinler tercih yaparken. Öğrenciler bu aşamada geçen seneki yâda bir önceki seneden puanlara baksınlar zaten çok fazla bir değişim olmayacaktır puanlarda. Mesela 35 binde olan bir bölüm bu sene en fazla 36 bin olur ama 45 bin falan olmaz genel olarak bu aralıkta ilerler sıralamalar çok fazla oynama olmaz.

SINAV SİSTEMİ ZAMANSIZ DEĞİŞTİ”

Genel olarak öğrencilerden bize yönelen cümlenin bir tanesi de şu ‘hocam biz eşit ağırlık öğrencisiyiz bizim bölümde sayısalcılar yok’ diyorlar. Öğrencilere tavsiyem buna çok takılmasınalar çünkü eşit ağırlıkta hukuktan başlayıp psikolojik danışmanlık, psikoloji, öğretmenlik veyahut işletme iktisat gibi bölümler seçiliyor. Yeni sınav sistemini çok aceleci buldum. Yeni milli eğitim bakanımızın ÖSYM ile bir çalışması olur mu olmaz mı bilmiyorum ama bu konuda çok umutluyuz. Biz dönem başlarken yani şöyle söyleyeyim hendek atlarken deve değiştirdik deyim yerindeyse. Normalde Türkiye’de sistem değişeceği zaman Haziran Temmuz ayı gibi netleşir o zamandan bir plan çizilirdi ama bu sene sınav sistemi ekim kasım gibi belli oldu hal böyle olunca çocuklar ne yapacaklarını bilemedi. Şu durumda benim çok iyi diye tabir ettiğim çocuklar bile hüsranla sonuçlandı. Bir de çocuklar yaklaşık olarak 4 yıl boyunca girdikleri ikili sınav sistemine alıştılar iki sınav arasında bir zaman diliminin olmasına alıştı bundan dolayı şuan bu sisteme adapte olmaları çok zor. Ben bir eğitimci olarak getirilen sınav sisteminin ne kadar iyi olursa olsun bu kadar sık ve zamansız değişmesi taraftarı değilim. Umarım ülkece güzel bir yapılanma dönemindeyken iyi bir çalışma olur ve en azından 5 yıllık bir eğitim sistemi getirilir.

LİYAKAT SAHİBİ BİRİ MİLLİ EĞİTİM BAKANI OLDU”

Yeni Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk hocamızı ben yakinen de tanıyorum hem eğitime bakış açısını hem çocuklara bakış açısı çok farklı olan bir eğitimci. Ben 35 yaşındayım 15 yıldır özel sektördeyim, yıllarca psikolojik danışmanlık yaptım ve şimdi de 4-5 yıldır idarecilik yapıyorum. İlk defa bizden biri yani liyakat sahibi biri milli eğitim bakanı oldu. Bundan öncekiler müsteşarlar da dâhil eğitimci değillerdi ve attıkları adımların, yaptıkları politikanın karşılığının ne olduğunu çok bilmiyorlardı. Bu yüzden de sürekli olarak politikalar değişti ve adı da ‘tutmadı’ oldu. Şimdiki milli eğitim bakanı bu şişi bilen ve sahadan gelen biri. Bu işin içerisinde siyasi boyutlarda var neye ne kadar izin verilir ne kadar ilerleme gösterilir bilmiyoruz ama en azından bizler adına bir mücadele verileceğini biliyoruz.

Kalabalık ülkelerde ya da yarı gelişmiş ülkelerde sınavsız bir sistem düşünemeyiz. Sınav her zaman olmak zorundadır. Bizim öğrenci velilere sınavsız sistem olayına çok kanıyorlar. Bu doğru değil sınavsız bir sistem düşünülemez. Sonuçta herkes en iyisi olmak, en iyisine gitmek istiyor. Bu iyiye ulaşmanın da bir bedeli olmalı. Bu pastanın belli bir ölçütü var ve herkese yetmeyecek belli bir ölçütü olmalı. Biz de yeni bakanlarla yeni sistemler geliyor bu zamana kadar hiçbiri bir diğerinin devamı olmadı. Böyle olduğu için de bizim ilkemizin oturmuş bir eğitim sistemi olmuyor. Avrupa ülkelerine gittiğimde ‘siz eğitimde hangi politikayı izliyorsunuz’ dendiğinde cevap veremiyorum. Bu konuya özel okulları da kapsarsak, her özel okul kendine ait bir slogan bulmaya çalışıyor ama şöyle baktığımızda genel olarak hiçbirinin alt yapısı mevcut değil. Düzenli olarak bir kökümüz olmadığı için bizlerde dalında tutunamıyoruz ama hepimiz kendimizce bir dal tutmuşuz. Hal böyle olunca ülke olarak bir eğitim politikamız olmuyor. Mesela Türkiye’de ki yabancı okulların başarıları bizden daha iyidir. Çünkü onların kökleşmiş bir politikaları var. Bizim sistemimiz de birikerek gitsin isterdim yani ben milli eğitim bakanı olarak bir şeyler ortaya koydum ve benden sonraki gelen de onun üzerine bir şeyler koyup biriktirerek ilerlesin isterdim. Maalesef ki Türkiye’de işler böyle yürümüyor. Mesela biz tıpta çağ atladık şimdi bir hastaneye gittiğimiz zaman kişiye özel hissediyoruz. Devlet hastanesi ile özel hastaneler arasında bir fark kalmadı ama milli eğitimde durumlar böyle değil. İdareci seçimlerimiz farklı, politikalarımız, sınav sistemimiz farklı ve rehberlik birimimiz neredeyse hiç yok. Mesela şuan bir okula gidin ve tercih nasıl yapacağız diye sorun bilen yok. Bunu bir suçlama olarak söylemiyorum çünkü bunlarla ilgili bir veride yok. Yayınlanan kılavuzlar bu anlamda yetmiyor biz öğretmenler geçmiş deneyimlerimize dayanarak hareket eder olduk.

MUTLAKA BİR TERCİH UZMANINA DANIŞSINLAR”

Öğrenciler bu dönemde mutlaka bir tercih uzmanına danışsınlar hatta birkaç uzmana danışsınlar. Gitmeyecekleri bölümleri tercihleri doldurmak için yazmasınlar çünkü puan kırılıyor. Sıralamaları 80 bin ise 60 binden birer tane 70 binden birer tane şeklinde yapsınlar yani 10 bin ile 20 bin arası bir aralık seçsinler. En önemlisi tercih yaparken mutlaka okuyabilecekleri, başaracakları, kendilerine uygun olacak bölümleri seçsinler. Bir an önce şehirden, aileden, sınav hengamesinden kurtulmak için rastgele yanlış tercih yapmasınlar. Bu konuda örnek olacak o kadar çok öğrencimiz var ki. Kılavuzda her detaya çok iyi bir şekilde baksınlar. Bu süreçte tüm öğrencilerimize başarılar diliyoruz, umarım güzel bir tercih dönemi atlatır ve istedikleri gibi bir sonuca ulaşırlar. Haber: Emre AKKIŞ

Editör: Mahmut Beyaz