1973 yılında vatana hizmet için yola çıkan Onikişubat Belediye Başkanı Hanefii Mahçiçek, AK Partinin kurulması gibi yüzyılın olaylarına imza atan isimlerden birisi. Şu anda 400 bin nüfusa, eğitim, öğretim ve temel belediyecilik hizmeti sağlayan Mahçiçek, 28 Şubat 1997 yılı yapılan “Post modern” darbenin ise ilk mağdurlarından.

5 MİLYON ZARAR EDİYORDU 23 MİLYON KÂRÂ GEÇİRDİ


Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Hükümetleri arasında 27 Ağustos 1973 tarihinde imzalanan Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması çerçevesinde Irak ham petrolünün İskenderun Körfezi’ne taşınmasını gerçekleştirmek üzere, 7/7871 Sayılı Kararnameye istinaden 15 Ağustos 1974 tarihinde kurulan BOTAŞ’ın 1997 yılında Genel Müdür Yardımcısı olan Mahçiçek, 9 saat süren MGK sonrası görevden alındı. O dönem BOTAŞ yılda 5 milyon zarar ederken Mahçiçek’in 6 aylık Genel Müdür Yardımcılığı döneminde 23 milyon TL kara geçti. Küresel güçlerin yerli maşaları tarafından yapılan ve ülkeyi 480 milyar dolar fakirleştiren darbenin önünde durmak için aşkla, şevkle çalışan Onikişubat Belediye Başkanı Hanefi Mahçiçek, “Bu Milletin Davası ve ben kesinlikle milletimin” yanındayım diyerek, dönemi pasif olarak geçirdi. 1 yıl sonra 28 Şubat’ın terse dönmesi ile Devlet Planlama Teşkilatında işe başlayan Mahçiçek, Kahramanmaraş’a ciddi yatırımların gelmesi için ön ayak oldu.

28 ŞUBAT BİZE SINIR ÇİZİLDİ

Konuyu Manşet Gazetesi ve Manşet TV ekibine değerlendiren Onikişubat Belediye Başkanı Hanifi Mahçiçek şunları dile getirdi: “

İşin geçmişinden başlayacak olursak biliyorsunuz ülkemiz demokratik anlamda millet iradesi ile ilk olarak 1950 yılında buluştu. O zaman rahmetli Menderes milletin oylarıyla seçilmişti. Ama o bize biçilen kaftan yâda bize biçilen yönetim şekli bir noktaya kadardı. Biraz açacak olursak yani bizim müsaade ettiğimiz noktaya kadardı. Bizim müsaade ettiğimiz noktanın dışına çıktığınız zaman size müdahale ederiz yâda sizi ülkenin yönetiminde bulunmanızı engelleriz tarzında söylemler olurdu. Bu bağlamda gerçekten de Türkiye bir ihtilaller memleketi oldu.

1960 DARBESİ

Baktığınız zaman milletin seçtiği rahmetli Menderes 1960 yılında indirildi ve maalesef asıldı. Yine 1970 yıllarında ara müdahaleler, 80’de müdahaleler oldu. En sonda bildiğimiz gibi 28 Şubat süreci yaşandı. Yani bu dönem size müsaade ettiğimiz noktanın dışına çıktığımız zaman buna müsaade etmeyiz dedikleri dönem. 28 Şubat’tan sonra da maalesef bir 15 Temmuz kalkışması oldu. Bu ülkeyi kimin yöneteceği meselesi başka bir ifade ile bu ülkeyi milletin seçtiklerimi yönetecek yâda o vesayet odakları dediğimiz odakları mı yönetecek? 15 Temmuz’dan sonra bu vesayet odaklarının yâda bu ülkeyi biz yönetiriz diyen geçmişten kalma tarzların 15 Temmuz’la beraber önüne geçildi. Biz bunları yaşadık.

BU ÜLKENİN ÇOCUKLARINI OKULA GÖNDERDİLER AMA BAŞÖRTÜSÜNÜ SORUN ETTİLER

Bu ülkenin çocuklarını okutun dediler. Her şey cehaletten geliyor dediler. Ama okula giden çocuklarımızın okula girmesini engellediler. Hatırlayın başörtüsü yüzünden on binlerce çocuğumuz okumaktan men edildi. Bu hem orta dereceli okullarda hem üniversitelerde oldu. İnsanlara oku dediniz ama başlarında örtü var diye devlet dairelerinden dışarıda koydunuz. İnsanlara oku dediniz ama başörtüleri var diye devlet dairelerinde çalışmalarına izin vermediniz. İşte bu vesayet sisteminin en önemli göstergeleri bunlardı.

HALKA DAYANMAYAN SİSTEM BİTER

Demokrasi dediğimiz şey bu millet kimi seçerse o seçtiklerinin ülkeyi yönetmesi demekti. İşte bu bağlamda bunun en son örneğini 28 Şubat sürecinde yaşadık. Bu ülkede bin yıl sürecek dedikleri o vesayet sistemi birkaç yıl bile sürmedi. Çünkü halka dayanmayan bir sistemdi. Çünkü halkın iradesini kendisine metot olarak seçmiş bir yönetim tarzı değildi. Ama şimdi 15 Temmuz’dan bu yana o hain kalkışmadan sonra Türkiye’de artık demokrasi o vesayet sistemlerinden kurtularak yavaş yavaş millet iradesine dönüşmeye başladı. Bunu siyaseten demiyorum ama bu demokratik sistemin tekrar vesayet sistemlerinden kurtularak yâda kurtarılarak halkın iradesinin teveccühüne yönelmesinde en büyük pay Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ındır. Onun dirayeti onun yürekliliği bunda en büyük paydır. Bir insan düşünün ki 15 Temmuz’da ölüm uçağı dediğimiz uçağa biniyor. Havadasınız yerden korunma imkânınız yok. Ama onu bile bile ölüm uçağına bine biliyorsunuz. Bunu başka bir kimse yapamaz ve uluslararası ölçekteki o sömürü düzenine karşı isyan eden tek liderdir.

176 ÜLKEYE REST ÇEKTİ

176 ülkenin önünde dünya beşten büyüktür diyebilen bir lidere sahibiz. Dolayısıyla o bin yıl sürecek denilen sistemler gördüğünüz gibi halkın iradesinin gücünün karşısında herhangi bir şey elde edemiyorlar. İşte 28 Şubat sürecinin de ömrünün kısa olması halkın iradesine dayanmayışındandı. Bütün bunlar söküldü atıldı. Artık bundan böyle inşallah Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile de sistemin tümü millet iradesine dayanacak. Millet beğenirse devam ettirecek, beğenmezse de değiştirecek. Esas demokrasi budur. İnşallah bu noktaya doğru gidiyoruz.

ÜLKE 30 YIL GERİYE GÖTÜRÜLDÜ

28 Şubat süreciyle bu ülkenin ekonomisi 30 yıl geriye götürüldü. Bu ne demekti? Bu ülkede yaşayan insanların refah seviyesinin yukarı değil, aşağıya doğru götürmesi demekti. Ülkeyi yöneteceğiz diyenlerin ekonominden hiç anlamadıkları ortaya çıktı. Bir tek doğru yapılan şey vardı. 1980 ihtilalinden sonra belki yapılan en doğru iş ekonominin başına rahmetli Turgut Özal’ın getirilmesiydi. Ama maalesef 28 Şubat sürecinde böyle bir şey olmadı. Onlara göre post modern bir darbeydi. Ama bütün bunların sökmeyeceği yâda millet nezdinde yâda millet gönlünde yer etmeyeceği açıktı. Nitekim etmedi de.

O DÖNEM ÇOK ÇALIŞTIK ZARARI KARLA KAPATTIK

Biz o vakitler çalıştık. Ama biz bu ülkeye 1973’ten beri çalışıyoruz. Yaklaşık 44-45 yıllık bir çalışma hayatımız var. O dönemde ben BOTAŞ’ın Genel Müdür vekili iken ilk beni görevden aldılar. Ama azmimi kaybetmeden çalışmaya devam ettik. Yani orada bir müesseseyi 6 ayda eski parayla 5,5 trilyon zarardan 23,5 trilyon kara geçiren bir yönetim alınıyor. Ama o yönetim Allah’a şükür ülkenin farklı kademelerinde ülkenin yönetimine ülkenin insanlarına hizmet ediyor.

BU SİSTEMLER ÜLKEYİ BÜYÜTMÜYOR

Sistem kurulurken milletten güç alınmadığı için millete rağmen kurulduğu için tabii ki o sistemi yürütmek içinde bir takım mekanizmalar lazım. İşte o kurduğunuz sistemi emanet edebileceğiniz bir müessese lazım. O müessese de ne olabilir? Milletin paralarıyla alınan silahları olan bir kesim var. O sistemi onlara emanet edeceksiniz. Dikkat ederseniz de sistemi son dönemlere kadar hep kendilerinin vesayetinde olduğunu söylerler. Kendilerinin kontrolünde o sistemin dışına çıkıldığı zaman müdahale ederiz denilen bir dönemdi o dönem. Ama gördük ki gerçekten o noktalarda bir ülke büyüyemiyor. Yani millete dayanmayan bir sistem büyüyemiyor. Başka bir ifadeyle o ülkenin ekonomisi de büyüyemiyor. Fakir kalıyorsunuz. Çünkü milletin iradesi ile yâda milletin şevki ile oluşmuş sistemler değil. O sistemlerden bir yatırım ruhu çıkartamıyorsunuz. O sistemlerden ülkeyi büyütecek çalışmalar yapamıyorsunuz.

AK PARTİ ÖNCESİ HEP ÇÖKÜŞ

AK Parti’den önce yani 15 yıl önce Türkiye ekonomisine bir bakın kişi başına 2 bin doları olan bir ülke 15 yılda bunu 5 katına çıkarttı. İnşallah bundan sonraki süreçte temeli millete dayanan sistemle bu ülke daha da büyüyecek daha da gelişecek daha da çok kalkınacak ve 170’i aşkın ülkenin içerisinde lider olabilecek süper güç olabilecek ülkelerden birisi Türkiye olacak.

RAHMETLİ NECMETTİN ERBAKAN ÇOK ÇALIŞTI

Rahmetli Erbakan’ın bu ülkedeki emeğini hiç kimse inkâr edemez. Gerçekten millet iradesi için mücadele etmiştir ve ekonomide onun kurduğu havuz sistemi ekonomi de ciddi artı değerler üretmiştir. Bu artı değerler millete refah seviyesi olarak yansımıştır. Hatırlayın Refah-Yol geldiğinde Bağ-Kurluların maaşını 3,5 kat arttırmıştı. Tabii sonra rahmetli Özal ama en zirvedeki dönemde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan döneminde”

Haber: Mustafa Kılınç-Emre Akkış

Editör: Mahmut Beyaz