Ümmetçilik; Ümmetçilik veya Pan-İslamizm, Müslümanları tek bir İslam devleti altında veya İslami prensiplere sahip uluslararası bir örgüt altında birleştirmeyi savunan bir siyasi harekettir. Pan-İslamizm, Batılılaşma sürecine karşı mücadele etmek ve İslam'ın birleşmesini sağlamak amacıyla 19. yüzyılın sonlarında II. Abdulhamid tarafından başlatılmıştır.

19. Yüzyılda, Tüm dünyayı kasup kavuran Milliyetçilik akımı sonuna doğru ortaya konulan bu irade, zamanın şartlarına göre oldukça ehemmiyetliydi. Temelinde ve idasında yine siyasi beklentiler var mıydı? Evet vardı.

Ümmetçilik, genel olarak O zamanki Osmanlı İmparatorluğunda, bilahare Türkiye Cumhuriyeti fikri çatısında, aydın şair ve yazarlarda rağbet görmüştür. Halen de kıymetlidir. Peki ümmetçilik halen İslam topluluklarında ne derece rağbet görür? Türkiye’deki Ümmetçilik diğer İslam ülkelerinden farklı mıdır? Türkiye Ümmetçiliği fazla mı romantiktir?

Arap ülkelerindeki Ümmetçilik’e kısaca bir göz atarsak; İran-Irak savaşı, Irak'ın Kuveyt gibi bir ülkeyi ilhak etme girişimi, Suudi Arabistan'ın Yemen'e düzenlediği operasyonlar, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan bloğunun Katar'a uyguladığı siyasi tavır, Suudi Arabistan ile İran arasındaki gerilimler. Arap yarımadasının ortasına hançer gibi dikilmiş İsrail, onun her gün yaptığı katliamlar. Yanı başlarında her gün yüzlerce Müslüman kadın, çocuk katledilirken onların İsrail’e karşı net tavır koyamayışı, gaz ve petrol arzına devam etmeleri.

Yok, Arap ülkelerinde bizim anladığımız Ümmetçilik düşünce yapısı yok. Sürekli birbirleri ile soğuk yada sıcak savaş halindeler. “Ben” olguları, milliyetçilik ve coğrafi kaygıları çok daha ön planda.

Aslında bizim anladığımız romantik Ümmetçiliğin Avrupa devletlerinde de olması beklenir. Ancak birinci ve ikinci dünya savaşlarının çıkış noktaları din değildir. Hitler milyonlarca Yahudi Hıristiyan demeden öldürmüştür. Halen sürmekte olan Ukrayna-Rusya savaşı yine iki Hıristiyan ülke arasında cereyan etmektedir. Ülkeler birbiri ile çatışır, savaşır. Aynı dine mensup olduğu için ülkeler savaştan çekinmez. Vatan, millet, toprak, ekonomik kaygılar ön plandadır.

Dünya üzerinde dökülen her Müslüman kanı Türk ulusunun canını acıtıyor. Türkiye’nin bu hassasiyeti Müslüman dünyasında nasıl yankılanıyor, ne derece kadri kıymet biliniyor tartışılır. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti Arap değildir. Kültür köken ve yaşayış olarak Batılı da değildir. Her iki kökeni, daha bağımsız, daha objektif tahlil yetisine sahiptir. Olaylara hem batı hem doğu gözlüğünden bakabilmektedir. Türk ulusu kendine ait bir "öz" taşımaktadır.

Türkiye’de kimi kesimlerde görülen, ülkesini vatanını seven insanlara Irkçı, ayrımcı, Faşist yakıştırması yapıp, milliyetçiliği yok sayan Ümmetçilik anlayışı fazlaca romantiktir. Bu romantizm, Arap’tan daha fazla “Arapçı” noktasına kadar evirilmiştir.

Türkiye, Türk ulusu, kendine ait özü koruduğu , sahip çıktığı , varlığının ve gücünün farkına vardığı zaman coğrafi olarak olmasa da siyaseten yine dünyanın üçte birisine hükmedecek güce erişecektir. Bunun için önce " var" olmalı ki, yıllarca himaye ettiği, koruduğu , sahip çıktığı Müslüman dünyasına, Arap nüfusuna ve coğrafyasına kol kanat gersin. Bazılarının milliyetçi, kafatsçı, ırkçı yakıştırmaları yaptığı tertemiz ülke sevdasından ve bağlılığından vazgeçmesin. Ki biz buna Irkçılık değil, Milliyetçilik diyoruz.

Hepimiz Muhammet ümmetiyiz. Ancak millet olmadan Ümmet olmaz. Beyin olmadan beden olmaz.

Yaşa ki, yaşatasın…