Kamu sektöründe çalışmakta olan yaklaşık 720 bin taşeron işçileri mevcut. Bu işçilerin kadroya alınmaları hususu uzun süredir gündemi meşgul etmekte. Nihayet konu ile ilgili hükümet tarafından ilk somut adım atıldı. Taşeron işçilerine beklenen müjde verildi. Bir iki haftaya kadar, konunun yasal prosedürü tamamlanmış olacak.
Ancak yapılan düzenleme, 720 bin kişinin birden ve tümünün kamuya geçirilmesi anlamını taşımıyor. Örneğin emeklilik yaşını doldurmuş olanlar ile 1 Kasım 2015 tarihinden sonra işe girenler bu yasadan faydalanamayacak. Yine bu taşeron işçileri yeni düzenlemeye göre mevcut devlet kadrolu işçisi yada memuru kadar ücret alamayacak. Mevcut ücretlerini almaya devam edecek. Sosyal haklar yönünden senelik izin, doğum yardımı vb. sosyal haklardan faydalanacaklar. Altı aylık dönemler halinde memurlara verilen zamlardan faydalanacaklar.
Yukarıdaki teferruatları bir kenara bırakırsak, yıllar önce kamu kurum ve kuruluşlarında taşeronlara bağlı işçi olarak göreve başlayanların böyle bir hayali yoktu sanırım.
Hani her yıl milyonlarca gencin üniversite sınavlarında ter döktüğü, memur olabilmek için aylarca KPSS kurslarına gittiği, pek çok üniversite mezununun yetmiş, seksen, doksan barajlarına takıldığı, ülkede işsizlik oranının yüzde onlar seviyesinde seyrettiği bir ortamda ne dersiniz bu büyük bir müjde değil mi?
Memuriyete ilk başladığım yıllar geldi aklıma. Yıl 1993, yer İstanbul. Benimle birlikte göreve başlayan arkadaşım Adem. Ankara’da kendisine ait koca spor kompleksini kapatıp gelmiş memur olmuştu. Neden mi? Anne baba ve çevresinin o malum yönlendirmesi; “Aman oğlum devletin yakasından yapış”
Adem açısından kendisi mi devletin yakasından yapışmıştı. Devlet mi kendisinin yakasından yapışmıştı muammaydı ya, şu anki taşeron işçilerinin devletin yakasından yapıştıkları kesin. Versin devletimiz. Halka versin. İşçi olsun, memur olsun adı ne olursa olsun. Halk için ekmek kapısı olsun. Versin devletimiz, işçiye versin, memura versin, esnafa versin. Maaş versin, ikramiye versin, yüzde yüz zam yapsın.
Memura işçiye esnafa verilen para repoya gitmez, yurt dışına kaçmaz, faize yatırılmaz. Daha çok alır, esnaf kazanır, daha çok yer, çiftçi kazanır, daha çok giyer tekstil kazanır… Memura, işçiye, esnafa, köylüye verilen her ekmek dolaylı olarak bölüşülür.
Ha yine bir kamuda amir vasfında çalışan bir arkadaşımın söyledikleri de kulaklarımda çınlamıyor değil; resmi araca yük yüklemek için kamu işçilerini çalıştıramıyoruz. Biri hasta, biri bel fıtığı, birinin başka bir mazereti var. Beden işçiliği için taşeron işçisi getirtiyoruz”
Hani bu iş birazda “kadrolu arı” hikayesi gibi. Arı kadroyu alınca kovandan çıkmaz bal yapmaz olmuş. Soranlara da “Eee artık kadroluyuz” demiş
Netice itibari ile, devlet kadrosuna alınan her gariban, yoksul, ihtiyaç sahibi taşeron işçileri konusuna tabi tarafız. Ancak bunca zamandır “devletin yakasından yapışmak” için uğraşıp duran insanlara, yıllardır çırpınan KPSS kurslarına giden memurluk sınavlarına giren insanlara haksızlık olur mu olmaz mı? Kadrolu arılardan, petekler boş kalır, bal yapılır mı yapılmaz mı?
Takdir sizin.