Esnaflık zor iş. Daima güler yüzlü olmayı, müşteri memnuniyetini gerektiriyor. Hiçbir müşterinin daima size tabi olması gibi bir mecburiyeti yok. Yıllarca işini yaparsınız, bir hatanızda keser ayağını. Gelmez yeniden dükkânınıza.
Geçmiş yılların esnaflığı bir başkaydı doğrusu. Esnaf demek arkadaş, dost bazen sırdaş olmak demekti. Hele o küçük bedenler. Berbere tıraş olmaya gittiğinde örneğin, eline ayağına dolanır, sandalyeni verir, çayını getirirdi. Tıraştan önce sana sıra gelmeden masajını yapar, tıraştan sonra ceketini getirir, sırtını sıvazlardı. E sende mecburen bu geleceğin esnafına ne kadar bozuk paran varsa çıkarır verirdin.
Şimdiki gibi kibar değildi ustalar. Hatalarında kızarlardı çırakların. Bazen çekerlerdi kulaklarını. Ama her şey bu çocukları geleceğe hazırlamaktı. Meslek kadar “Esnaflığı “ öğretmekti amaç. Çoğu zaman “insanlığı” öğretmekti.
Yıllar geçtikçe küçümsenen meslekler oldu berberlik, kuaförlük, araba tamirciliği. Hiçbir anne baba istemez tabi çocuğunun yağ pis içinde çalışmasını. Eve yorgun argın gelmesini. Her ebeveyn İsterler ki çocukları doktor olsun, mühendis olsun, öğretmen olsun. Tertemiz kravatı ile çalışsın. Bu düşünce zamanla esnaflık mesleğini profesyonel, para kazanma içgüdüsü ile hareket eden kişilere dönüştürdü maalesef. Halk ile esnaf arasındaki o samimiyet dostluk ilişkileri bitti. Sanayi de esnaflıkta kalite düştü.
Her ne kadar görmezden gelinse de, Kahramanmaraş Sanayisi enformel olarak, kayıtsız, kuralsız çalışan çalıştırılan Suriyeli çocuklar ile doldu. Onlara baktıkça geçmiş yıllardaki çırakları kalfaları hatırlıyor insan. Belki geleceğin ustaları ustabaşıları bunlar olacak. İşi öğreniyorlar. Konu sanayide çalışan çocuklar ile kalmıyor. Örneğin Göksun’da Elma bahçelerinde, Şehrin her yerinde İnşaat işlerinde, Marangoz atölyelerinde, tarlada bahçede hep Suriyeli vatandaşlar. Bir elma hasat işinde Türk işçiler 80-100 lira yevmiye talep ederken, Suriyeliler 40-50 liraya aynı işi yapıyorlar.
Entegre olduk. Suriyelilere alıştık. İster istemez, farkında olarak ya da olmayarak Suriyeli vatandaşlar, Suriyeli çocuklar, gençler ülkemizde belli bir açığı kapatmış durumdalar. Geçenlerde bir esnaf ile söyleşimde, “Suriyeliler birden çekilse, ülkelerine dönse bu sanayi esnafı ne yapar?” Soruma, “Valla hepsi perişan olur” şeklindeki cevabı dikkat çekiciydi.
En büyük sorun ise, bu insanların kayıt dışı istihdamı. İnsanlar gelmiş, burada bu şehirde, bu ülkede yaşıyor. Çalışma izinleri yok. Kaçak istihdamlarından dolayı geçirebilecekleri iş kazalarında sosyal güvenceleri yok. Ne yapmalılar, hırsızlık mı? Dilencilik mi? Madem buradalar ve görünen o ki, daha bir süre buradalar. Bedene dayalı, hizmet sektöründe de istihdamlarına izin verilmeli. Geleceğin esnafı yetişmeli.
Maalesef bizim gençlerimiz, yağın pisin içinde sanayide çalışmak yerine, iki bin liralık cep telefonları ile sanal alemde sörf yapmayı tercih ediyorlar. Ve biz hepimiz çocuklarımız doktor olsun istiyoruz. Öğretmen, Mühendis, Avukat olsun istiyoruz. Ülke gerçeklerine bakarsan, ülkenin berbere, tamirciye, beden işçisine, tarlada tarımda çalışan insana da ihtiyacı var. Şöyle yada böyle bu işleri birileri yapacak. Herkes doktor olacak, kravatı ile çalışacak değil.
Bugünün çırakları, yarının kalfaları, ustaları… Nihayet esnafları…