Bu aralar çok eskilere gidiyor aklım. Askerlik yıllarına. Yok öyle ardı arkası kesilmez askerlik anıları ile sıkmayacağım sizi. Küçük bir anekdot, o kadar.

Acemi birliği, 90 kişilik baraka koğuşta kalıyoruz. Komutan hepimizi iştimaya aldı. Dedi ki “Koğuşta bir hırsızlık olmuş. İçinizden birisi hırsız!” İçimizdeki hırsız bilmem ne hissetti ya, geriye kalan 89 kişi eminim kendisini çok kötü hissetmiştir.

Türk Milleti olarak kahramanlık destanı yazdığımız 15 Temmuz tarihinden sonra olayın faillerine karşı büyük operasyonlar yapılıyor. 200 bine yakın memur görevinden alındı. Bir kısmı tutuklandı. Kulaktan dolma, fısıltı gazetelerinin iddialarına göre Belirtilen cemaatin okuluna çocuğunu gönderen, malum gazetelere abone olan, malum bankada hesabı olan herkes sorgusuz sualsiz işinden gücünden ekmeğinden edilmekte, tutuklanmakta cezaevine atılmakta. Konu ile ilgili aşırı bir bilgi kirliliği mevcut.

Bu arada ardı arkası kesilmeyen sorular;

Resmi olarak faaliyette bulunan şehrin ortasındaki bankaya para yatırmak suç muydu? Resmi olarak faaliyette bulunan dershaneye öğrencisini göndermek suç muydu? Yasal olarak varlığını sürdüren sendikaya üye olmak yasalara aykırı mıydı?

Doğal olarak tarafımıza ve tüm kamuya karşı sorulan bu sorular karşısında ikna edici bir cevap vermek güç.Konu ile ilgili aşırı derecede bir bilgi kirliliği mevcut. Suçlunun kendini inkarı kadar doğal refleks olamaz. Ancak konunun tüm kamuoyuna daha açık ve net olarak sunulması gerekmez mi?

Tutuklanan onca insana yer açmak için çıkarılan af olayı da toplum vicdanında nasıl bir etki oluşturduğu da tartışılır. Mevcut delilleri karartma, yurt dışına kaçma ihtimali olanlar hariç aslolan tutuksuz yargılamadır.

Eğer iddia edildiği gibi, bu dershanelere çocuğunu gönderen, faizsiz diye haram yemeden çekinip, parasını malum bankaya yatıran, malum sendikaya üye olan, henüz Feto terör örgütünün iğrenç yüzünü idrak edemediğinden gazetesine üye olan ve bu yüzden tutuklanan, görevinden alınan insanlar var ise, kendi halinde, iki üç bin lira ile evini geçindirme, çoluğunu çocuğunu okutma derdinde olan memura bir kereye mahsus “yanıldım” deme hakkı tanınması çok mu işgüzarlık olur?

200 bin insan. Eşleri ile birlikte 400 bin. İkişer çocuktan 800 bin. Anne babaları ile birlikte 1 milyon iki yüz bin. Eş dost yakın akrabaları ile birlikte bu rakam 2 milyon kişiyi yakından etkilemiştir. Etkileyecektir. Şu anki bu sessiz kesim, bir sosyal yara olarak eninde sonunda yüz yüze gelinecek göz ardı edilemeyecek çok büyük bir insan yığınıdır.

Direk darbe olayında yer almış, örgütü finanse etmiş, bile bile bu örgütün içinde bulunmuş, ihanete ortak olmuş olanlar her türlü aftan istisna, darağacı haklarıdır. Ancak sıradan insanların, düşük derecedeki memurların niyetlerinin de yargılamada esas alınarak, haklarındaki hukuku sürecin ivedi şekilde işletilmesi, bir an önce karara bağlanması gün be gün büyümeye meyilli bu sosyal yaraya merhem olacaktır.

Evet zordur alaca karanlıkta beyaz ip ile siyah ipi ayırmak. Ancak 2 milyon insanın kalbini kırmak, kaybetmek, devletine ülkesine karşı güvenini sarsmak daha kötü, daha zordur. Hukuk sistemi ülkenin temel direğidir. Bir an önce örgütün eline geçen hukuk sistemini ayağa kaldırıp, işler hale getirmek en öncelikli görev olmalıdır.

Kuruları en kızgın alevde yakarken, yanlarında masum yaşların yanmasına izin vermemeli. Kurunun yanında yaş yanmamalı. Hepimiz bir gün kurunun yanındaki yaşlar olabiliriz.