2008 küresel krizi sonrası başta Amerika ve Avrupa Merkez Bankaları olmak üzere bir çok merkez bankasının ülkelerindeki ekonomik ortamı canlandırmak için faizleri aşağı çektiğine şahit olmuştuk. Bu sebeple 2009-2013 yılları arasında bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yoğun bir ilgi oluştu. Bu dönemde ülkelerindeki durgunluktan ve düşük faizden kaçan yatırımcılar, hem uzun soluklu sermaye yatırımları vasıtasıyla hem de hisse senedi, döviz mevduatı gibi kısa vadeli enstrümanlarla ülkemize akın ettiler. Bu sayede bu 4 yıllık dönemde kurlar ve faizler düşük, enflasyon düşük, ortam yatırıma elverişli bir haldeydi.

***

2013 sonrasında ise ülkelerinin krizi yendiği ve istenen enflasyon seviyesinde ulaşıldığı düşüncesiyle, faizleri yükseltme kararı alan Amerikan Merkez Bankası (FED), hali hazırda başka ülkelerde bulunan yatırımları yeniden ülkesine çekti. Ardından “Önce Amerika” sloganıyla akıllarda kalan Donald Trump başkan seçildi ve Amerika’yı yatırım ve istihdam açısından cezbedici bir hale getirdi. Bu politika da yine başka ülkelerdeki paraların yeniden Amerika’ya dönmesini sağladı.

***

Şimdiyse 2009 yılından bu yana karşımıza çıkabilecek en olumlu global gelişmelerle karşı karşıyayız. FED ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) geçtiğimiz hafta faizleri yeniden aşağı çekebileceği konusunda net mesajlar verdiler. Amerika-Çin arasındaki ticaret savaşları, Brexit kaynaklı belirsizlikler, bir türlü iç talebi canlanmayan ve borç kriziyle uğraşan Avrupa ülkelerinin yaşadığı iç problemler ve Amerika’nın İran’a yönelik saldırgan tavırları gibi temel sebepler global anlamda talep azalmasına sebep oluyor ve faizler de işte bu azalan talebi arttırmak için gevşetiliyor.

***

Yüksek enflasyon, yüksek faiz, yüksek dış borç, yüksek bütçe açıkları ve yüksek işsizlik kaynaklı sebeplerle iç talep sıkıntısı yaşayan ülkemiz ekonomisi için bu gelişmeler adeta bir can simidi niteliğindedir. Aslına bakarsanız iç pazarda işler kötü olduğu için dış pazara yönelen üretici için kurların yüksek olması iyi bir gelişmedir ama bununla birlikte özel sektörün yüksek dış borcu olduğunu da unutmamak gerekir. Geçen seneye kadar uygun maliyetli finansmana erişip borcu takla attırabiliyorduk ama 2018 Mayıs döneminden sonra bu imkansız hale geldi. İşte bu noktada dünya genelinde faizlerde gevşeme olması uygun maliyetli finansmana yeniden erişim imkanını bize sağlayacak.

***

Özel sektörün yatırım planları yapması için, kamu bütçesinin de açıklarını kapatıp altyapı yatırımlarına devam edebilmesi için borç krizini yönetmesi gerekir. FED ve ECB’nin para politikalarını gevşetmesi sayesinde ülkemiz ciddi miktarlarda yabancı fon çekebilir ve bu fonlar çölde su bulmuş gibi içerdeki ekonomik sorunlarımızın imdadına yetişir.

***

Bütün bu güzel gelişmelerin bize en verimli şekilde faydalı olması için geçmişten ders alıp yeniden bu finansman imkanını verimsiz projelere aktarmamalıyız. Gelmesi beklenen fonların şirketlerin dijital dönüşümüne hizmet etmesi ve yüksek teknolojili ürün üretimine yönelik projelere ağırlık vermeliyiz. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.