Paranın günümüzdeki gibi sadece bankalarda yüksek faizle işletilip belirli bir kitlenin elinde birikmediği, aynı zamanda sosyo-ekonomik hayata can verdiği model sizce de güzel olmaz mıydı?

***

Bu modelin adı, tohumunu bir zamanlar ecdadımız Osmanlı Devleti’nin ektiği vakıf sistemidir. Günümüzde yalnızca fakirlere yardım ve destek olma özelliği kalmış olan vakıf sistemi, Osmanlı zamanında ekonomiye can suyu olmak, kamu yararına hastaneler, camiler, imarethaneler, eğitim kurumları inşa etmek, yeni işe başlamak isteyen girişimcilere sermaye sağlamak gibi özellikler de taşıyordu.

***

Ne yazıktır ki en temel özelliklerini kaybetmiş olan bu vakıf sistemi, şu anda batı ülkelerde tam olarak ecdadın kurduğu düzene uygun bir şekilde faaliyet göstermektedir. Osmanlı zamanında bir vakıfla ilişkisi olmamış birine rastlamak mümkün değilken, bugün Türkiye’de 15.000 kişiye bir vakıf düşmektedir. Bu sayı ABD’de 233, İngiltere’de 377’dir.

***

Eğer Osmanlı Devleti’nin kurduğu vakıf yapısı bugün hala devam etseydi, AVM’ler yalnızca vakıflar tarafından kurulup işletilir, gelirleriyle dünyanın herhangi bir yerindeki ihtiyaç sahibine, eğitim kurumuna ya da bir sosyal kuruma destek olunurdu. AVM’lerden sağlanan kiralar ile üniversiteler kurulur, kalkınmanın en önemli argümanlarından biri olan araştırma geliştirme faaliyetleri için gerekli olan parasal kaynak bu kira gelirleri ile sağlanırdı. Bugün Amerika’nın bilimsel buluşlara imza atmış en büyük üniversitelerin tamamı, geliri milyarlaca dolara ulaşmış vakıflarca kurulmuştur.

***

Ülkemizde nedense vakıfçılığın modern dünyada işlemeyeceği düşünülmüş ve bağış yapmak isteyen kitleler kurulması, işletilmesi daha pratik olan derneklere yönelmişler. Bununla birlikte, günümüzde elini sallasan ellisi durumunda olan derneklerin birçoğu vakıfların işlevselliğinden oldukça uzak bir vaziyetteler. Bize Osmanlı’dan kalan en değerli miraslardan biri olan vakıfçılık geleneğinin biz kıymetini bilememişiz ama 1950’li yıllarda Türkiye dışındaki bazı merkezler (Ör: Rockafeller ailesi) bizim vakıf yapımızın geçmişini arşivimizden araştırıp, aynı sistemi ülkelerinde kurgulamışlar.

***

Osmanlı döneminde vakıfların geliri halkın tasarruflarından, bağış sahiplerinden ya da bizzat devletten sağlanıyordu. Bu şekilde biriken vakıf gelirleri kimi zaman bir hastane inşaatına harcanıyor (ör: Vakıf Gureba Hastanesi, Balıklı Rum Hastanesi), kimi zaman AR-GE amaçlı kullanılıyor (ör: Kanuni Sultan Süleyman İlaç Vakfı) kimi zaman da iş için sermayeye ihtiyacı olan girişimcilere yani bugünün deyimiyle start-up lara ucuz maliyetle fon olarak kullandırılıyordu (ör:Zal Mahmud Paşa Vakfı).

***

Özetle vakıf sistemi, 620 yıl boyunca toplamda 100.000 den fazla sayısıyla paranın amaç değil araç olarak kullanabileceğine en güzel örnek teşkil ediyordu. Bu güzel gelenek hala gelişmiş ülkeler tarafından yaygın bir şekilde kullanılırken bizim ülkemizde cazibesini yitirmiş durumdadır. Köklü vakıf geleneğini yeniden temelleri üzerinden inşa etmeyi başarabilirsek istihdamı, verimliliği, nitelikli iş gücünü elde etme şansı elde edebiliriz. Ayrıca bankaların kredi vermekten kaçındığı ya da çok yüksek maliyetle borç vereceği başlangıç şirketlerinin (start-up’lar) finansman ihtiyacını kolay yoldan sağlayabiliriz. Nispeten daha maliyetsiz ve daha insancıl bir yöntem olan vakıf geleneğinin canlandırılması kalkınmanın sağlanması için önemli bir destek olacaktır. Herkese hayırlı kazançlar dilerim.