Maraton koşularını bilirsiniz. Atletler, insan takatini zorlayan uzun mesafeler koşmak üzere hazırlandıklarından belli bir tempoyu muhafaza ederek koştukları yarışın en can alıcı deparını finale yaklaştıkları zaman atarlar. Çünkü bilirler ki herkesin mücadeleden yorulduğu, nefesinin kesildiği an depar için en uygun zamandır. Önemli olan, yarışın herhangi bir bölümünde önde olmak değil, asıl önemli olan yarışı kazanmaktır. Cumhuriyet’le birlikte kesintiye uğrayan uzun iktidar yürüyüşünde Müslümanlar, doksan yıldır bitmek tükenmek bilmeyen işkencelere, aşağılanmalara, alaya alınmalara, zulümlere göğüs gererek hedefe odaklanıp yollarına devam ettiler. Şeflik döneminin en ağır işkencelerinin yıldıramadığı bu milleti, tek partili dönemler bitti diye sevindiğimiz çok partili dönemler daha bir yordu. Çünkü bu defa engellemeler pirince benzeyen taşlarla yapılıyordu. Muhtıralar, ihtilaller, her on yılda bir bu milleti adam (!) etmek iddiasıyla vizyona konuldu. Bu Müslüman milletin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Bütün bu uzun yürüyüş sırasında zaman zaman bu itidali elden kaçırdığımız dönemler oldu. Bedelini ağır ödediğimiz tecrübelerle yoğrula yoğrula bugünlere geldik. Bütün bu hadiselerden sonra müthiş bir yanılgıyla bir otuz yılımızı da hain FETÖ’nün kumpaslarına harcadık. Yanlışlarımız olmadı mı, oldu tabi ama bedelini bizzat ödeyerek yenilgi yenilgi, nihayet zafere odaklanmayı nasip etti Cenab-ı Mevla. 2002 Yılı ülkemiz için, yeniden Büyük Türkiye için, Müslüman milletimiz için son engelli koşumuz oldu adeta. Bu defa şerbetliydik. İtidalli davranmayı öğrenmiştik. Kumpasların, tertiplerin, ihanetlerin engelleyemediği uzun yürüyüşümüz nihayet MHP’nin helal süt emmiş evlatlarınca fark edildi, geçmişten alınan ibretamiz derslerle güçler birleştirildi, hedefe odaklanıldı, sabırlar kuşanıldı. Bizim kararlılığımızı ve uyanıklığımızı fark eden şer güçler de saldırılarını yoğunlaştırdılar. Dışarıda bütün haçlı ordularını ortak saldırısına savuşturmaya gayret eden devletimiz, içeride de hain tuzakların birinden ötekine mücadele edip duruyor. Bugünlerde Meclis’ten geçirilmeye çalışılan Anayasa değişikliği, Türkiye Cumhuriyeti’nin istiklal ve istikbal maratonunda artık son düzlüğe girdiğinin açık bir misalidir. Takatimizin zayıfladığı, nefesimizin kesildiği, dizlerimizin titrediği bu son düzlükte zafere bu kadar yaklaşmışken, bütün dikkatimizi kuşanarak İTİDALLİ davranmak zorundayız. Nasıl mı, işte böyle. Sevgili Peygamberimiz, Hicretin altıncı senesinde 1.400 sahabesiyle Kabe’yi ziyaret etmek ve Umre yapmak ister. Herkese hazırlanmasını, lakin silahsız yola çıkacakları talimatını verir. Hz.Ömer itiraz eder: “Ebu Süfyan’ın adamları bize saldırabilir, silahsız gitmeyelim” dese de Efendimiz: “Biliyorum ama ben Umreye niyet etmişken silah taşımak istemem.” buyurur. Yola koyulurlar Seniyye Mevkii’ne geldiklerinde Peygamberimiz’in Umre yolculuğunu haber alan Kureyşliler Halid b.Velid komutasında 200 kişilik bir kuvvetle Peygamberimiz’i karşıladılar. Peygamberimiz “Biz kimseyle harbetmek için gelmedik. Maksadımız Beytullah’ı ziyarettir, umredir.” Dediyse de müşrikler Mekke’ye girmesine müsaade etmediler. Uzun müzakerelerden sonra bir anlaşma yapılmasına karar verildi, bu anlaşma Hudeybiye Anlaşmasıydı. Kabe’ye bu kadar yaklaşmışken, uzun yılların hasreti nihayet dinmek üzereyken, safiyane bir Umre ziyaretinden bile silahsız oldukları halde alıkonulmaları, Ashab-ı Kiram’ın sabrını zorlayan müthiş bir imtihandı lakin uzun yürüyüş İTİDAL gerektirmekteydi.Anlaşma metni yazılacaktı, imtihan henüz bitmemişti. Katiplik görevi Hz.Ali’ye verilmişti. Tam anlaşma metninin başına besmeleyi yazacakken Kureyşin temsilcisi Süheyl bin Amr itiraz etti. Besmele yerine Bismikellahümme yazılmasını istedi. Müslümanlar dişlerini sıktılar, Efendimiz itidal tavsiye etti. Ardından “Allah’ın Rasulü Muhammed” ibaresi yazılıyordu yine müşrikler olmaz dediler. “Abdullah oğlu Muhammed” yazacaksın dediler. Hz.Ali kalemi elinden bıraktı “Ben Allah’ın Rasulü Muhammed ibaresini silmem.” Dedi. Efendimiz “bana göster o kelimeyi, ben sileyim” dedi ve sildi. Müslümanlar çıldırmak üzereydiler ama Efendimiz İTİDAL diyordu, başka bir şey demiyordu. Anlaşma metni yazılmaya başlandı, ağır şartlar ihtiva ediyordu. Anlaşılır gibi değildi. Sabırlar sınanıyordu. Tam bu sırada Süheyl bin Amr’ın oğlu Ebu Cendel zincirlerini sürüyerek huzura geldi ve “Ya Rasulallah! Ben Müslüman olduğum için beni hapsettiler, ben de kaçtım size geldim.” dedi. Oysa anlaşma gereğince Ebu Cendel yeniden müşriklere teslim edilmeliydi. Müslümanlar çok kızmışlardı bu hadiseye. Hasılı Ebu Cendel müşriklere teslim edildi. Kurbanlar gözyaşlarıyla oracıkta kesildi. Peygamberimiz tıraş oldu, Hz.Ömer başta olmak üzere tahammül sınırlarını açan bu işkenceler karşısında “Ya Rasulallah! Sen Allah’ın Rasulü değil misin, bu zillet niye” diye isyan kokan sözler sarf etseler de Efendimiz İTİDAL – İTİDAL dedi, başka bir şey demedi. Sonucu hepimiz biliyoruz. Bu anlaşma Mekke’nin Fethiyle sonuçlandı. Müslümanlara kan kusturan müşrikler İslam’ın izzet ve şerefi önünde boyun eğmek zorunda kaldılar. Şimdi “daha ne kadar sabredeceğiz, Allah’ın yardımı ne zaman” diye feryat eden, tahammül sınırları zorlanan Anadolu’nun cefakar, yiğit ahalisi son düzlükte olduklarını, Başkanlık Referandumundan sonuç alınıncaya kadar burunları kırılsa da, ayakları ısırılsa da, küfür, iftira, yalan, kumpas fırtınasına tabi tutulsa da, asra yakın bir süredir gösterdikleri peygamber sabrının semeresini devşirmeden bu yoldan dönmemeleri gerektiğini unutmamalıdırlar. Birgün bütün bu iğrenç tertipler hak ettiği karşılığı bu aziz milletten alacaklardır. Ama o gün, bu gün değil. İTİDAL – İTİDAL – SABIR ve zafer yakındır inşallah. Müminlere müjdeler olsun. NOT: Kahramanmaraş Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığına getirilen Aslan DEVEBOYNU kardeşimi tebrik ediyorum. Gazeteciler Cemiyetindeki bu değişikliğin; önce çift başlılığı sona erdirmesini bütün gazetecileri bir çatı altında toplamasını, ardından gazeteciliğin evrensel etik değerlerini şehrimizde hakim kılmasını, haysiyetleri zedelenen, itibar kaybına uğrayan şerefli gazetecileri tetikçilerin, merdiven altı gazeteciliğin tasallutundan kurtarmasını, gazeteciliği özlenen o şerefli ve izzetli mevkiye taşımasını diliyorum. Aslan DEVEBOYNU kardeşime başarılar diliyorum.