Bazen kendime de, etrafımdaki kişilere de çok kızıyorum…

Yasaklar, tabular, çevre baskısı, başkalarının bizim için ne düşündüğü ne kadarda önemli oluveriyor hayatımızda.

Daha doğar doğmaz karşılaşmaya başlıyoruz aslında bunlarla. Henüz küçük bir çocukken ayıp, yasak, sana yakışmaz, anne- baba olunduğunda bile büyüklerin yanında çocuğu severken aşırıya kaçma tembihleri…

Şöyle bir düşünüyorum da; Sonu gelmeyen, görünmez çemberlerin birer küçük halkaları bunlar.

Her nedense ailemiz, arkadaşlarımız, işverenlerimiz ve toplumun bizi içine soktuğu çemberleri bir türlü kıramıyoruz…

Kendimizi ifade etmek için attığımız her adımda bu görünmeyen duvarlara çarpıyoruz. Dokunduğumuzda hissedemiyoruz belki, ama bir şeyler yapmak isteyip üretmeye başlayacağımız zaman çemberin küçük halkalarına takılı veriyor ayaklarımız.

Sonra üretecek olduğumuz şeyi karşılıklı çekiştirmeye başlıyoruz. İsteklerimizi ortaya koyamadan, üretemeden ya kolu kopuyor ya bacağı…

Tabii bütün bunlar yaşanırken içinizdeki sizi canlı kılan hevesinizde biraz törpülenmiş oluyor.

Steve Jobs derki;

“Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun…”

Evet, Hayat bizim hayatımız ne yapmak istediğimize ya da ne yapmak istemediğimize biz karar vermeliyiz. Yüreğimiz ve sezgilerimiz en önemli yol göstericimiz olmalı. Hem düşünün lütfen! Yapmak istediğiniz şeyin sonu hüsran olursa ve bu sizin dışınızdaki kişilerin kararı neticesinde yaşanırsa pişmanlık duymayacak mısınız?

Unutmayınız! Başkalarının çizdikleri çemberlere takıldığımız sürece o çemberleri çizenlerin hayatlarını yaşarız.

Peki, siz şimdi bu çemberin içinde misiniz? Yoksa dışında mı?

Bence zor da olsa ilk halkayı kırarak başlamak gerekir Hayata. Bunun için ihtiyacımız olan tek şey “ Cesaret ”