Mayıs ayını ortaladık artık. Yaz tatiline az bir zaman kaldı. Gözbebeğimiz çocuklarımızın daha özgür daha kendi başlarına kalacakları zamanlar başlıyor. Çocuklarımızın çevrede maruz kalabilecekleri, edinebilecekleri en zararlı alışkanlık olan madde bağımlılığı konusuna değineceğim bu hafta.

Öncelikle bağımlılık nedir sorusunu yanıtlayacak olursak; kişinin farkında olarak yada olmayarak herhangi bir maddeye karşı bedensel yada psikolojik tolerans geliştirmesi, madde yada alışkanlık kesildiğinde, azaltıldığında yoksunluk belirtileri göstermesidir. Hepimizin bildiği bağımlılık yapan maddeler ise ; balli, tiner, esrar, eroin vb.. maddelerdir. İstatistiki olarak Kahramanmaraş’ta uyuşturucu madde ve uyarıcı madde kullanımı, özellikle genç nüfuslar ile kıyaslandığında diğer illere nazaran daha fazladır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi, uyuşturucunun ilk basamağı olan ağız otu atma alışkanlığıdır. Ağız otunun vücutta oluşturduğu duyarsızlık, bir süre sonra yetersiz kalmakta, birey önce miktarını arttırmakta, bir süre sonra, etkisi dana fazla başka uyuşturucu maddelere yönelmektedir. Nispeten basit bağımlılıklarda en etkin çözüm yolu çevre ve ortam değişikliğidir. Sigara içer, balli çeken, ot atan bir arkadaş çevresinde o çocuğu bu alışkanlıklarından ötelemek çokça gerçekçi değildir. Bambaşka bir çevre, başka arkadaşlar, çocuğun bu tür alışkanlıklardan arınmasına vesile olacaktır. Daha ileri boyutlu bağımlılıklarda psikolojik ve uzman desteği şarttır.
Bağımlılığın birde görünmeyen, görünse de çokta ciddiye alınmayan bir şekli var; sanal bağımlılık…
Aslında sanal bağımlılık çocukların değil, hepimizin, toplumun bir sorunu haline gelmeye başlamıştır. Altı yedi yaşındaki çocuğun bilgisayarda, tablette günlük yarım saat, kırk dakika oyun oynamasında çokça bir sakınca bulunmamaktadır. Gerçek hayatta olduğu gibi çocuklar her şeyi oynayarak öğrenir. Bir oyunu oynarken o oyunun kuralları vardır, yapılması gereken görevler vardır. Güdülmesi gereken bir strateji vardır. O stratejiler ile çocuk yeni şeyler öğrenir. Aslolan tabi ki çocuğun bunları gerçek oyuncaklarla, dışarda, kuşlarla böceklerle, toprakla oynayarak edinmesidir.
Çocuklara ilerleyen yaşlarına kadar facebook, twiter vb sosyal hesap açmasına izin vermemek gerekir. Eğer bunda başarılı olamıyorsak, en azından aile olarak hesap şifrelerinin hepsinin diğer aile bireylerince de bilinmesi, ortak bir şifre edinilmesi çocukları kontrol altında tutacaktır. Zamanı çizilmemiş bir bilgisayar, tablet, cep telefonu aile içinde gerek çocuklar gerekse tüm aile açısından en büyük tehdittir. Her şeyde olduğu gibi bunda da örnek bizler olmalı, akşamları herkesi telefonunu belli bir yerde toplanması çocuklarımızı sanal ortamdan koparıp gerçek dünyaya, ailesine döndürecektir.
“Akşam çıkmasına izin vermesem, arkadaşlarına karşı mahcup olur mu? Bu saate kadar neredeydin diye sorarsam üzülür mü?” Yaşadığımız tereddütlerden birisi de bu. Oysa çocuğum hangi saatte, kimle, ne zaman, nerde? Bunu bilmemiz en doğal hakkımız.
Bir kıssa ile bitirelim; Çocuk bir gün eline testereyi almış oynuyor. babası uyarıyor, “yapma oğlum , etme oğlum bak bir yerini keseceksin, bak bir kaza çıkacak.” Dinlemiyor oynamaya devam ediyor. Bilahare babanın dediği oluyor. Testere çocuğun iki elini birden koparıp atıyor. Yıllar sonra çocuk babasına sitem eder, “baba neden beni uyarmadın. “E uyardım oğlum.” “Öyleyse neden elimden almadın testereyi, neden iki tokat atmadın?” Baba kıyamamıştır.
Çocuklar hususunda duygularımıza yeniliyoruz çoğu kez. Kırılmasın, üzülmesin.